İlk yarı bittiğinde maçın sonucu ne olursa olsun, Fenerbahçe artık 'korkulan' bir rakip olduğunu gösterdi. Inter, o İstanbul'daki havasından sıyrılmış, pür dikkat topun ayaklarda nasıl dolaştığını seyrediyor, yardımlaşmayı üst düzeyde yapmaya çalışarak, tempoyu yüksek tutmadan oynuyordu.
Bu düzen F.Bahçe'nin de isteğiydi. PSV'nin galibiyet haberi geldikten sonra beraberlik ideal sonuçtu. Böyle bir deplasman olmasına rağmen ileride çoğalmak için çaba içinde oldular ve rakiplerini de sürekli tedbir içinde bıraktılar.
Ama bu uyuşukluk içinde akıldan daha fazlasını üretmesi gerekenler vardı.
Özellikle Deivid ve Vederson'un ligdeki umursamazlıklarını bu maça da taşımalarıyla, hassas dengeler F.Bahçe lehine dönemedi.
Şampiyonlar Ligi'nde F.Bahçe'yi bu iddiaya getiren kalite; becerisinin yanı sıra, birlikte hareket edip mücadeleyi üst düzeyde yapmalarıydı. Ama zincirin bu ikili ile kırılmasıyla birlikte, ikinci yarıdaki travma geldi. Geriye düştükleri andan sonra, skoru tekrar dengeye getirecek çıkış için organize olmaları lazımdı. Kayseri'de 10 kişi kaldıktan sonra da aynı dert vardı, bu dün de tekrarlandı.
ZİCO YİNE İZLEDİ
Takımı ateşleyecek lider sahadan çıkmadı. Bunun yerine birilerinin ayağına bakan ve gittikçe disiplinden uzaklaşan oyuncular grubu geldi. Maçın üç önemli oyuncusundan, ikisi (SemihAurelio) oyundan çıkmak zorunda kalınca, sahada geçmişten aşina olduğumuz görüntü geri geldi.
Semih, hemen her mücadelede Cordoba'yı geçti. Ve sonunda Arjantinli oyuncunun sinsi darbesi ile oyunu terk etti. Profesyonel futbolun çirkinliği maalesef yaşanan ve daha çok göreceğimiz gerçekler. Bizim çocuklar da bunlarla baş etmeyi öğrenecek.
Zico maçtan önce "Kazanmaya geldik" diyerek yine cesaretliydi. Ama ne ikinci yarıya başlarken, ne de geriye düştükten sonra skoru değiştirmek adına farklı olabildi. Yine izledi. Sakatlık yoksa Aurelio'nun oyundan alınışının mantığı ve verimsizlerin oynamaya devam etmeleri de anlaşılamaz.
Şenlik Saracoğlu'na kaldı. Umarım bu takım gruptan çıkma işini yine kendi üstüne alır.