Gruptaki son beş maçımızda bir galibiyet alabildik. Evimizdeki ilk maçımızda yaş ortalaması 22 olan Macar takımını yendik. İşin içinde hakem ikramı vardı ama bizim de hakemle kaybettiğimiz maçlar oldu.
Hazırlık maçlarında Brezilya ve Romanya ile oynadık. Yine galip gelemedik. Hatta Romenler bizi perişan etti. Bosna yenilgisi iş kazası, Malta beraberliği şanssızlığa bağlandı. Moldova için halen mazeret arıyoruz.
"Geliyorum" diyen bir periyotta, kar yağmış güvendiğimiz dağlar tablosuna bakıp, duruyoruz. Biz saha dışından bakıyoruz, Fatih Hoca içinden...
"Ha şimdi düzelecek" diyerek, bu oyuncuların omuzlarına misyonlar yüklüyor, bu yükü kaldıramayacak kadar güçsüz olduklarını maç bitince görüyoruz. Ama yine güveniyoruz onlara. Onlar da yine altında kalıyorlar sorumluluklarının.
Emre, Nihat, Yıldıray üçlüsüydü geleceğimizi emanet ettiğimiz liderler. İkisi meydanda yok, üçüncüsü meydanda ama kendisi yok.
İNGİLTERE TUNCAY'A YARAMADI
Tuncay kişilik savaşı veriyor. İngiltere'ye gitmek onda aşama yaratmış ama ters yönde. "Burada profesyonellik var. Kimse maçtan sonra geriye bakmıyor" diyor. Baskıdan kurtulunca, sorumluluk almaktan da vazgeçmiş gözüküyor. Zaten ağabeyleri ona "Türkiye'de ne işin var. Yurt dışında çok rahatsın. Kazanıyorsun ya da kaybediyorsun, alkışlanıyorsun. Paran da tıkır tıkır veriliyor" demediler mi? Çocuk gitti, gördü. Hakikaten öyleymiş. Sıkmıyor kendini artık, beklentileri karşılanıyor çünkü. Ayrı bir kültürün oyuncusu olarak geldiğini sanıyor Türk Milli Takımı'na. Aşama kaydetmiş, güdük medeniyetsiz ülkenin oyuncusu olmaktan kurtulmuş olarak.
Bunları tüm lejyonerlerimiz için yazıyorum aslında. Emre, Nihat, Yıldıray veya Tuncay fark etmiyor. Yurt dışına gidip, alacaklarını garanti altına alarak işlerini tamamladıklarını zannediyorlar. Halbuki onları 'istenen' yapan özellikleri, sahadayken formalarına ve tribünlere duydukları aidiyet hissiydi. Sokakta rahat yürümek için kazanmak zorunda olduklarını biliyor ve bu sorumluluk ile oynuyorlardı.
Oturdukları evlerin sokaklarının ismi yabancılaşınca, kendilerinin dünyası da değişti galiba...