Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'le geçen Perşembe akşamı Kanal 24'te "Kadın ve Aile Bireylerini Koruma" öngören yasa tasarısını konuştuk ve tartıştık. Sorularımızın önemli bir bölümü, tasarıda kadına yönelik şiddet içerikli görsel ve yazılı haberlere cezai yaptırım uygulanmasında kararlı olup olunmadığı ile ilgiliydi.
Bakan, böyle bir maddenin tasarıya konduğunu söyledi. Gerekçesi konusunda üstelediğimizde de şiddet bezirganlığı, sansasyonalizmi önlemek için mutlaka bir şeyler yapılmasının gereğinden bahsetti.
Net bir şekilde anlaşıldı ki madde tasarıya Habertürk'ün "şiddet pornosu" olarak neredeyse tam medyatik mutabakatla kınanan, bu köşede de açıkça etik ihlali olarak nitelenen fotoğrafın ardından gelen tepki üzerine konmuş.
Yayının savunulması, Şahin'i daha da öfkelendirmişti. Tepkiliydi.
Böyledir, bu medya aleminde birileri cahil cesaretiyle kuyuya bir taş atar, sonra kırk kişi çıkaramaz. Medya özgürlüğü diye feryat figan gidenler, özgürlüğün en önemli koruma yolunun sorumluluk ve sağduyu olduğunu anlamadığı için, yasa koyucu sorumsuzluklara karşı cezai tedbir önerince ve uygulamaya koyunca daha da sersemlerler.
Cehalet ve/veya vicdansızlık etikte boşluklar yaratır, bunu fırsat bilen siyasetçi de medyayı "madem siz kendinize çeki düzen veremiyorsunuz, biz veririz" diye hizaya getirmeye çalışır. Olan da, gazeteciliğe ve halkın (anayasal) haber alma hakkına olur.
Bakan eleştirilerim üzerine programın çıkışında "ne yapalım?" diye sorunca, maddenin tasarıdan çıkarılmasını istedim. Mesleğimizi önce bizim savunmamız şart. Bugün etkisi kalmamış Basın Konseyi modeli yerine, işleyen ve etkin bir yeni özdenetim mekanizması için kollar sıvanmalı. Genel yayın yönetmenleri cahil, cüretkar, sağduyu yoksunu olabilir. Medya patronları bu yüzden editoryal yapılara yönetici atarken "sorumlu habercilik bilinci"ni kriter olarak kullanmalı. Yayın ilkeleri teşvik edilmeli, onlara uyumlu habercilik gözlenmeli, desteklenmeli. Etik duruş, bir kez daha hatırlatalım, özgürlüğün temel taşıdır.