SABAH Özel İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek, PKK'nın Avrupa'daki yöneticilerinin yargılandığı davayı izlemek üzere gittiği Paris'te bir grup kişinin saldırısına uğradı. Böylece dünyanın en uygar kentlerinde bile gazeteci güvenliğinin zayıflığı ortaya çıktı, 'saldırıya uğrayan gazeteciler' dünya listesine Şimşek'in adı da eklendi.
Ucuz atlatmış, geçmiş olsun.
Saldırı haberi 22 Haziran tarihli SABAH'ta sürmanşetten verilmişti. "PKK'dan Şimşek'e Saldırı" başlığı altında, Şimşek'in mahkeme binası önünde yırtılan gömleğini gösterirken çekilmiş fotoğrafı vardı.
Habere iç sayfada da "Paris'te SABAH'a PKK Saldırısı" başlığı altında geniş yer ayrılmıştı.
Abdurrahman Şimşek imzalı uzun metin iki gelişmeyi, yani kendisine saldırıyı ve 18 sanığı kapsayan davanın ikinci duruşmasında yaşananları birlikte anlatmaktaydı.
Bir öğrenci okurumuz 'geçmiş olsun' diye başladı, 'benim merakımı uyandıran bir şey var, haberi yazan Şimşek orada kendi başına gelenleri sanki yazan başkasıymış gibi anlatmış, acaba böyle yapmak gazetecilik bakımından doğru mudur, bir değerlendirseniz' diye ekledi.
Okurlardan ara sıra gelen böyle sorular zihin açıcıdır, düşünmemize yol açar. Sorusu şu: Haberin öznesi haline gelen gazeteci ne yapacak?
Burada böyle bir durum var.
Doğru habercilik açısından şöyle yapılmalıydı:
Haber ikiye bölünmeli, saldırı ile duruşma ayrı ayrı anlatılmalıydı. Bu okumayı da kolaylaştırırdı, çünkü metnin başında yer alan saldırı ayrıntıları sonradan gelen duruşma ayrıntılarının önüne geçmiş.
Saldırı kısmıyla ilgili iki yöntem izlenebilirdi: Ya ayrılan saldırı bölümünü Şimşek birinci tekil şahıs kullanarak anlatabilirdi veya gazeteden bir muhabir onunla 'başına neler geldi?' mülakatı yapıp bunu kendi imzasıyla yayınlardı.