Geçen hafta Çarşamba günü uzun mesai yapan TBMM Genel Kurulu, Perşembe sabahı erken saatlere sarkan hararetli, sert söylemli oturumlar ardından, Yargıtay ve Danıştay'da köklü yapısal değişiklikler getiren Yargı Reformu yasasını kabul etti.
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) eksenli ilk reform adımı ardından gerçekleşen bu adım, çok önemli, ama bir o kadar da tartışmalara ve yeni sürtüşmelere açık bir gelişmeye işaret ediyordu.
Çünkü bu adım, hem 12 Eylül referandumu ile hem de yılın ilk haftalarında gerçekleşen yüksek yargı krizi ile doğrudan bağlantılı bir sürecin parçasıydı.
Yeni yasaya göre Yargıtay'da hukuk dairelerinin sayısı 21'den 23'e, ceza dairelerinin sayısı 11'den 15'e çıkıyor. Danıştay'da da daire sayısı 13'ten 15'e yükseliyor. Bu nedenle Yargıtay'a 137, Danıştay'a 61 yeni üye alınmış olacak.
Pek çok ayrıntıyı ve alt başlığı içeren Yargı Reformu yasası ile ilgili tartışmalar haftalar boyunca sürmüştü. Meclis'te Adalet Komisyonu'nda yapılan oturumlar da muhalefetin boykotuna varan tartışmalara sahne olmuş, CHP'nin "sokak direnişi" çağrılarına varan gerginlikler yaşanmıştı.
Aslında bütün bunlar da ta 12 Eylül referandumu öncelerine uzanan kamusal tartışmaların bir uzantısıydı.
Yasanın geçmesinden sonra işin burada noktalanmayacağı da anlaşılıyor.
CHP ve muhalefet çevreleri bir yandan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e "yasayı veto et" çağrılarında bulunurken, diğer yandan konuyu Anayasa Mahkemesi'ne taşınacağının net işaretlerini de veriyorlar.
Yargı, reform sürecini sürdüren Türkiye'de derin sorunlarla öne çıkan bir alan.
Dolayısıyla, habercilik açısından, atılan her somut adımı - ve buna bağlı fikir mücadelesini, karşıt argüman ve köklü münakaşaları - gözardı etmek mümkün değil. Bu süreç birebir izlenmek durumunda.
Bu manzaraya rağmen, SABAH Perşembe ve Cuma sayılarında ne gelişmeleri okurların beklediği gibi duyurabildi, ne de hak ettiği tartışmaya anlamlı katkıda bulunabildi.
Şikayetçi olan okurlara göre durum bu.
"Haberleri yakalamasını bilen bir gazetenin, yargının kaderini etkileyecek bu olayı vermemesini doğru bulmadım" diyordu bir İzmirli okur. İki okur ise, başka hallerde de yaşandığı gibi gene "acaba neden bunu vermediniz, gizli bir gündem mi var?" diye sormaktaydı.
Şikayetler önemliydi.
Perşembe sayısı için belli ölçülerde "yumuşatıcı" bir neden vardı. Çünkü Meclis tasarıyı kavga gürültü içinde, gecikmelerle ancak Perşembe erken saatlerde oylamaya götürebilmişti. Yine de SABAH'ın bazı önde gelen rakipleri, hayli hacimli biçimde yasanın nasıl ve hangi içerikle geçtiğini hem baş sayfadan hem de içeriden sunabilmişlerdi.
Ancak, yasanın ne getirdiği ile ilgili bilgiler Cuma sayısında da yoktu. Halbuki hem iktidar hem de muhalefetten Perşembe gününden itibaren olumlu veya olumsuz tepkiler akmaya başlamıştı bile.
Ne olursa olsun, Türkiye'de siyaset gündemdeki ağırlıklı, kaçınılmaz önemdeki yerini koruyor. Çünkü toplum "normalleşme" denen bir süreci müzakere ediyor, oylarıyla katkıda bulunuyor. Yeni bir oylama da Haziran'da: Genel seçimler adım adım yaklaşıyor.
Editoryal seçme ve ayıklama sürecinde basılması ille de gerekli olmayan haberler var, ama basılması bir görev olan haberler de var. Çünkü haberciliğin güçlü bir odağı olan, kitlelere uzanan SABAH, hiçbir zaman sadece "halkın merakına seslenen" haberlerle yetinmedi, tersine ağırlığı "halkın bilmesi gereken" haberler üzerinde tuttu. Bazı meslektaşlarımızın "Ankara önemli değil" çarpıtmalarına aldırılmaması gerektiğini, siyaseti sürekli mercek altında tutarak kanıtladı.
Yarfgı reformu haberlerine bekledikleri özenin gösterilmediğini, zaman ayırıp gazeteyle paylaşan okurlar haklıdır. Gözü ve gönlü yenilikte, değişimde olan bu gazete, siyasi süreçleri kesintiye uğratmadan izlemelidir.