Medya açısından heyecanlı, hareketli, değişimlere gebe bir yeni yıla ayak bastık. 2011 yılında, ülkemizin en sorunlu sektöründe kalıcı regülasyon, adil rekabet, çeşitlilik ve yeni atılımlar hiç kimse için sürpriz olmamalı.
Öncelik, "yeni medya"ya geçiş sürecinin şekillenmesinde. 2010 facebook ve twitter yılı oldu ise, bu yıl gerçekleşecek devrimlerin başında iPad2 gelecektir. Çok geçmeden, ilkinin geliştirilmişi olan bu "mucize"nin medyayı ve gazetecilik anlayışını nasıl silkeleyeceğine de tanıklık edeceğiz.
Gelecek, yeni teknolojinin açtığı ufuklarda. Gelişen sosyal medya, haberciliği kökten sorgulamamıza, mesleki rolümüzü tartışmaya açmamıza neden oldu. 2010'un son aylarına damgasına vuran Wikileaks olayı, pek çoğumuzun uzun yıllardır şu veya bu ülkede tarif etmeye ve pratiğe dökmeye çalıştığı "vatandaş gazeteciliği"ni internet ile buluşturup küresel hale getirmeyi başardı. İnternetin açtığı yolda gazetecilik / habercilik, geleneksel "dikey" yapılanmadan "yatay" yayılmalara geçişe çoktan başladı bile. Bu birey olarak gazetecileri olduğu kadar onları istihdam eden kurumları da derinden etkilemeye aday.
Geriye dönüş artık imkânsız. ABD gibi, 11 Eylül sonrasını muazzam bir iç ve dış istihbarat bütçesine ayırmış bir gücün Julian Assange ve ekibiyle başa çıkamaması, küresel haber ve bilgi akışının önündeki barajların nasıl yıkılmakta olduğunu göstermekte. Bunu yıllar öncesinden öngüren The Guardian editörü Alan Rusbridger gibi gazeteciler, heyecan içinde, genç meslektaşlarına "başka bir habercilik için kolları sıvayın" çağrıları yapmaktalar.
iPad'in ilk sürümleri, geleceği iyi koklayan medya yatırımcılarını özel sanal baskılar hazırlamak için seferber etmiş durumda. iPad2'ye kamera ekleneceği söyleniyor. Varın, o zaman, "yerinden haberciliğin" nerelere ulaşabileceğini, ne imkanlar açacağını hayal edin.
Edin, ama iş o kadar basit değil. Öncelikle, baskıcı veya yarı-baskıcı rejimlerin ilk başvuracağı silah, internete mümkün olan her türlü filtreyi takmak olacak. Bu yüzden, "yeni gazetecilik" için mücadelenin ortak platformu, her ülkede -tabii özellikle de devleti ve kurumları onyıllardır kapalılığı şiar edinmiş Türkiye'de- internet ortamının özgür olması ve kalması için oluşmak zorunda.
Yeni teknoloji, otomatik olarak herkesi gazeteci / haberci yapmıyor. Araçlar hızla yenilenir, nitelik değiştirirken, "küresel köy" her zaman olduğundan da fazla doğru, güvenilir, hakkaniyetli, katılıma açık bir "yeni gazetecilik" talebini koruyacak.
Öyle olmasaydı, Wikileaks ekibi sızdırılmış olan onbinlerce diplomatik kriptoyu önceden Der Spiegel, The Guardian, El Pais, Le Monde gibi "eski medya"nın ağır toplarına, saygın kanallarına vermezdi. İnandırıcılık esastır. "Eski"sinde olduğu gibi "yeni medya"da da "denge ve denetim" kadar, neyin nasıl "kamu yararı" taşıdığına karar verecek birikim, ortak akıl, bilgelik, sağduyu, serinkanlı ve bağımsız muhakeme kabiliyeti belirleyici olacak.
Bu "gidişat" acaba Türkiye medyası için de geçerli mi? Hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Ülkenin son yıllarına damgasını vuran ekonomik sıçrama, ancak ve ancak yeni tekonolijerin eşliğinde ivme kazanacağına göre; ülkedeki şehirleşme süreceğine ve eğitimde altyapının dijitale doğru evrilmesi kaçınılmaz olduğuna göre, bunda medyanın arkadan nal toplaması düşünülemez.
Ülkemizde medya geneli içinde özellikle basın hem zihniyet hem de ekonomik olarak sorunlu. Oysa, öngörüler, bu yıl medyanın öncelikle görsel kesiminde reklam pastasında yüzde 25 civarında bir artış olacağı noktasında. Mevcut pastaya bakılırsa, bu hiç hafife alınacak bir tahmin değil.
Öyleyse, okurla ve izleyiciyle habercilik üzerinden gündelik, "anlık" buluşmalarda SABAH gibi bir marka için asıl "meydan okuma", istikametleri doğru belirleyip, güvenilirliği bozmadan, sarsmadan yenilenmeyi, dönüşmeyi sürdürmek.
Yenilenme sürerken iç denetim, özeleştiri, hesap verme ve şeffaflık önemini aynen koruyor. Wikileaks'in güven duyarak tüm sızıntıları paylaştığı beş büyük haber kuruluşundan dördünün hem birer okur temsilcisine sahip olması, hem de hızla sanal ortamda okuru da içine katan bir haberciliğe yönelmişliği hiç tesadüf değil. Teknoloji ne kadar yenilenirse yenilensin, medya ne kadar sosyalleşirse sosyalleşsin, eleştiriye açık kalma ile güven arasındaki kutsal denklem her zaman aynı kalıyor.
Küreselleşen Türkiye toplumundaki medya takipçileri -okurlar, izleyiciler, internet kullanıcıları- başta ekonomi olmak üzere her alanda doğru haberciliği verene sadık kalacaklar. Bağımsız ve inandırıcı haber kuruluşlarına burada her zaman ihtiyaç vardı; bundan sonra da olacak.
SABAH'ın şansı, yeni durumlara kolayca adapte olabilen keskin kurumsal zekası. Bu zekaya okurlardan gelen yorumlar, görüşler, tepkiler, eleştiriler de enerji katıyor. Geçen yıl boyunca buraya akan okur katılımından anlaşılan şu: Gazete doğru, dengeli, hakkaniyetli, yorum ve kasıtlı tercihlerden arındırılmış, "cömert" haberciliğe titizlenmeli. Toplumun her kesiminin sesi olarak, kitlesel etkinliğini daha da yaymalı. İnternet ortamında okur katılımını daha çok teşvik etmeli. Ve "yeni medya"ya geçişte öncülük etmeli.