Sevgili okurlar, gazeteniz SABAH'ın artık yeni bir sahibi var. Çalık Grubu, gazete tam da 23. yaşgününü idrak ettiği sıralarda atv-SABAH'ın başı çektiği bu medya grubunu gerekli parayı ödeyerek devraldı. Böylelikle -hem mesleğimiz hem de siz okurlar adına-umuyoruz ki, gazeteyi dar alanda tutan, rekabet gücü ile ilgili atılımları frenleyen yıllanmış belirsizlik hali artık son bulacak.
Mesleğine tutkuyla bağlı, ilkelere titizlenen, diri ve coşkulu bir ekip tarafından çıkarılan SABAH, biliyorsunuz, üç yıldır, saydamlık ve hesap verme adına size ait bu köşede hem kendisini eleştirilere açıyor, hem de açıklık adına okurlardan gizli saklı bir şeyi olmaması için gayret sarfediyor.
Siz de artık gayet iyi biliyorsunuz ki, medya Türkiye'nin en sorunlu, hastalıklı sektörlerinin başında geliyor. Sicilinde -özellikle 90'lı yıllarda-hem derin yolsuzluklar var, hem de halen süregiden, siyaset ve bürokrasiyle "yüzgöz" olma hali. Başka iş alanlarında gösterdikleri devasa faaliyetler, medya alanında da at oynatan işadamlarının medyayı silah gibi kullanma alışkanlığından bir türlü vazgeçmemesine yol açıyor. Ekonomik çıkarlar gözleri döndürdükçe, kurallara meydan okuyuş da sürüyor ve sürecek. Sürdükçe de, Türkiye'nin siyasetinde bir istikrar beklemek güçleşiyor, güçleşecek.
Henüz oturmamış piyasa ve rekabet zemininde, 80'lerden itibaren yaratılan bu yarı-vahşi medya arenasında okurları en çok rahatsız eden şey (bunu ben ve pek çok onurlu meslektaşım artık ezbere biliyor), kendisini patronunun kişisel ve kurumsal çıkarlarına endekslemiş, medya sahibi ile "devlet erbabı" arasındaki çapraz kura göre mesleki icraatı eğip bükerken meslek yerine elinde paçavra kalmış gazeteci ve editör tiplerin "haksız ve orantısız" hâkimiyetinin sürmesidir. Araştırmalarda gazetecilerin itibarı en aşağılarda çıkıyorsa, esas sebebi işte bu noktada aranmalıdır. Okura sormak bile yeterli olabilir: İşini iyi yapmayanı, çürük ürün satanı, dolandıranı müşteri affetmez.
SABAH'ın satışı gerçekleşir gerçekleşmez bir tartışma / sorgulama ortalığı kapladı. Gayet doğal. Söz konusu olan satış, 1 milyar doların üzerinde, dünyada ses getiren türden bir satış. İçinde krediler, yabancı ortaklar olan kapsamlı bir satışın arka planının net anlaşılması, kuşkulu yönlerinin varsairdelenmesi ve halka, ekonomik oyunculara en sağlıklı bilgilerin verilmesi, basının en temel ve doğal görevi. Sadece rakip basının değil, satışa özne olan gazete, tv ve diğer haber kuruluşlarının da. Bir başka dev satışta, Murdoch'un aldığı Wall Street Journal'ın kendisiyle ve yeni patronuyla ilgili yayınlarda hiçbir ilkeden sapmadan, okuruna en doğru ve dengeli haberciliği yapmasında görüldüğü gibi.
Yalnız, burada, yani Türkiye'de, ABD'de veya piyasaya kuralları kabul ettirmiş başka ülkelerdeki medya rekabet ortamından farklı bir ortam var: SABAH'ın satışını mercek altına alan "rakip medya" birkaç bağımsız, adil ve tarafsız aktör dışındakendisiyle ilgili benzer süreçlerde okurlarına veya izleyicisine bilgileri ya çarpıtarak vermiş veya görmezden gelmiş, "bir öyle bir böyle" gitmiş bir medya. Masumiyet ortadan kalkmış, kirli ilişkiler bulamaç olmuş, ama rakibin satışı söz konusu olunca ilkeler hatırlanmış ve silaha dönüştürülmüş. Okurlarıma şunu sormalıyım: Ahlakı sorgulanıp durmuş birinin, bir başkasını ahlak ilkeleri açısından sorgulaması doğru mudur? Türkiye ile Batı'daki medya alanında fark bu soruya sizin vereceğiniz cevapta saklıdır.
Ama iş burada bitmiyor elbette ki. Rakibiniz ne olursa olsun, bu sektörde esas amaç, sadece saydamlık ve hesap verme, hukukun üstünlüğü ve demokrasi, hak ve özgürlükler adına taraf olduğunu ilan etmiş, geri kalan her alanda doğruluk, dürüstlük, adil, cesur habercilik taahhüdünde bulunmuş bir gazetenin kendisinin doğru olanı yapmasıdır. SABAH, epeydir böyle bir çizgide yürüyor ve böyle kalma iddiasında.
O halde, eğer söz konusu olan, Türkiye'de gerçek gazetecilik adına SABAH'ın itibarının korunması ve yükseltilmesi ise, yapılması gereken iki şey var:
SABAH'ın yeni sahiplerinin, halka bu satışla ilgili olarak, şirket çıkarlarına zarar vermeyecek ölçüde, alabildiğine şeffaf ve açık olması; bunun için de bu gazeteyi "sözde değil özde özgür" bir gazetecilik adına "serbest bıraktığını" göstermesi. Patron çıkarlarına tutsak pek çok güçlü rakibine karşı, okurun hemen anlayıp takdir edebileceği bir fark ortaya koyabilmesi. Unutulmasın: Medya sahibi gazeteciyi mesleğinde bağımsız kıldığı ölçüde okur gazeteye inanır ve güvenir.
Gazeteci için sadece mesleğinin itibarı ve toplumdaki rolü önemlidir. O elbette ekonomik açıdan başarılı bir ürün ortaya koymak ister; ancak salt ekonomik başarı adına en temel meslek ilkelerinden vazgeçemez. Gerçeklere arkasını dönemez, belli çıkar çevrelerine hizmet için kendisine ve halka yalan söylemez, iktidarı hak ettiği ölçüde yerme veya övme hakkını hep saklı tutar, yamulmaz.
Okurlar olarak, size doğru söylemeyi görev bilen bu gazeteyi yeni süreçte iki kritere bakarak tartın: Bu gazetenin sahipleri yeterince şeffaf mı? Bu gazetenin çalışanları editoryal açıdan bağımsız mı?
Bunları "evet" olarak hissediyorsanız, SABAH farkı ortaya çıkmış demektir.
İnanın, hepsi bundan ibaret. Gerisi göz boyamadır, kuru gürültüdür.