Sabah'ta geçen hafta yankı yaratan haberlerden biri Haydarpaşa Lisesi'nde bir grup öğrencinin İngilizce öğretmenlerine uyguladığı şiddetle ilgili olanıydı.
Haber, 4 Ekim'de orta sayfadan Öğrenciden Öğretmene Terör başlığıyla, bol ayrıntıyla iki sayfa aktarıldı. Ertesi günü orta sayfada da habere gelen tepkilere ve yorumlara yer verildi.
Habere göre geçen yıl 11-D sınıfı öğrencileri, İngilizce öğretmeni Vedat Varol'a çeşitli yollardan şiddet uygulamış, görevini yapmasına engel olmuş, görüntüleri kaydedip internette yayına koymuşlardı.
Habere "abartılı", "çarpıtma" eleştirileri gecikmedi. Bir kesim okur "siz ne hakla okulumuzu yıpratırsınız?" suçlamasını yöneltti.
İşte bazı tepkiler:
"Haberi şiddetle kınıyorum. Haydarpaşa öğrencisi olarak gurur duyuyorum. Biz terörist değiliz. Okulumuzun adını lekelemeyin."
"9. sınıf öğrencisiyim. Okulumuzda olan bazı olayları abartarak ve çarpıtarak halka lanse ettiğiniz için sizi şiddetle kınıyoruz. Bizi hem de mezunlarımızı yanlış tanıtıyorsunuz."
"Yapılan bu haber okulu karalamak adına yapılmış bir şeydir. Yazıktır. Bir öğretmenin hayatıyla oynanıyor. Lütfen bu haberi büyütmeyerek bir insanın hayatıyla oynamaktan vazgeçin."
"Geçmiş dönemlerde birkaç kendini bilmez öğrencinin göstermiş olduğu çirkin davranışlar nasıl olur da yaklaşık 1000 kişilik bir okulun tüm öğrencilerine mal edilebilir?"
Eleştirilerle ilgili olarak Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Doğan Satmış'tan aldığım yanıt şöyle:
"Haydarpaşa Lisesi'nde bir öğretmene yönelik olarak öğrencilerin sergilediği terörün teşhir edilmesi büyük bir gazetecilik başarısıydı. Nitekim haberden sonra tüm televizyonlar, konuyu haber bültenlerine taşıdılar. Öğrencilerin bir öğretmeni tartaklaması, tokatlaması ve bunun görüntüsünü de çekip isimler takarak internette yayınlaması önemli bir haberdir. Konunun şikâyet edilmemiş olması, okulun hiçbir şey yapmamış olması da çok önemlidir. Burada suçlanacak kişi gazeteciler değildir. Türkiye'de, pek çok kurumda 'Kol kırılır yen içinde kalır' mantığından hareketle, olayların örtbas edilmesi içgüdüsü hâkim. Biz Sabah gazetesi olarak böyle bir şeyi kabul edemeyiz. Eğer ortada olmaması gereken bir şey varsa, yanlış varsa, yolsuzluk varsa, usulsüzlük varsa bunun nerede olduğuna bakmadan yansıtmak bizim hem işimiz, hem de görevimiz. Bence bu gibi durumlarda insanlar ve kurumlar gazetecileri suçlayacaklarına, uyarı için teşekkür edip kendilerine çeki düzen vermeliler."
Yorum: Yoğun biçimde gelen tepkilerin Haydarpaşa Lisesi'nden bir kesimin "organize tepkisi" olduğu anlaşılıyor. Zira gelen ifadelerin bazıları birbirinin tıpatıp kopyası. Öyle de olsa burada değerlendiriyorum. Doğan Satmış'a her noktada hak veriyorum. Okullarda yaygınlaşan otorite boşluğuna işaret eden bir haber bu.
Gazetecinin görevi "kötüye gidiş"e işaret edip kamu kurumlarını uyarmak, okurları bilgilendirmek. Müdürün tepkilerinden de bir sorun olduğu açıkça anlaşılıyor. Türkiye'de gazetecilerin en ciddi başağrılarından biri, doğru bilgilerle kişisel veya kurumsal yanlışlıklara işaret eden haberlere "bizi nasıl yıpratırsınız?" şeklinde ilkel tepkilerle karşı çıkılması. Basının görevi yanlışa dikkate çekmek, kişi ve kurumların görevi de yanlışlıkları, yasalara aykırılıkları hemen düzeltmek.
Haberle ilgili tek eleştirim şu:
4 Ekim tarihli ana haberin kurgu ve anlatımı daha berrak olabilirdi. O kadar...