Acaba bu ruh halini "Hedefsizlik sendromu" olarak mı nitelemeliyiz?
Kendilerini "Liberal demokrat" kanattan gören bazı aydınların durumlarını hatırlayalım.
Yakın dönemlere kadar bu kesimin hedefi "Askeri vesayet" üzerinde kurulu düzen değil miydi? Bu düzene dayalı "Resmi ideoloji" solu da, sağı da rejimin tehdidi olarak görürdü... "İç düşmanlar" kavramı siyasetin sürekli çiğnediği sakızdı.
Askeri vesayet, Başbakan Erdoğan'ın liderliğindeki AK Parti iktidarı tarafından sona erdirildi. Cuntacılık, suç oluşturan bir fiil haline geldi.
Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi'nin musluk kapatır gibi parti kapatması alışkanlığı da sona erdirildi.
Sendromun yansımaları
Bunun da ötesinde "İç düşmanlar" kapsamına giren kesimlerle diyaloga da girildi. Daha ötesi var mı? Kürt realitesine kalıcı ve demokratik bir siyasal çözüm üretilmesi için Abdullah Öcalan'la bile devlet diyalog kurdu.
Bu noktada sözünü ettiğimiz ve kendilerini "Liberal demokrat" kanattan gören bazı aydınlarda "Hedefsizlik sendromu"nun oluştuğunu gözlemlemeye başladık.
Meslek hayatları boyunca sivilliğin ve vesayetsiz demokrasinin mücadelesini veren bazı aydınlar, bu hedefe ulaşılınca, mücadele edecek yeni bir hedef aramaya başladılar.
"Sivil ve vesayetsiz demokrasi"yi fiilen gerçekleştiren Başbakan Erdoğan'ı insafsızca eleştirmeye ve hatta ona "Diktatör" demeye falan başladılar.
Barış açılımına karşı oldular
Kürt realitesine kalıcı ve demokratik bir siyasal çözüm üretilmesi için yakın geçmişe kadar kendilerini ortaya atan bu kesim aydınlar "Barış Açılımı"na da, aynı "Hedefsizlik sendromu"nun dürtüsü ile karşı konumda yer almaya başladılar. Bunların arasında Erdoğan'ın barış açılımına karşı PKK'nın direnmesi gerektiğini savunanlar bile çıkmadı mı?
Ne var ki "Hedefsizlik sendromu"na düşenler sadece bazı liberal aydınlar değil.
Aynı durum AK Partili bazı kesimler için de söz konusu.
Vesayetçi demokrasinin yasaklarından çoğu ve son olarak "Türban yasağı" buharlaşınca, kendilerini "Muhafazakâr demokrat" olarak niteleyen kesimler de galiba "Hedefsizlik sendromu"na girdiler.
Uçurtmalar ve rüzgârlar
Çözüm bekleyen bunca sorun varken kızlarla erkeklerin birlikteliğine muhafazakâr bir tepkinin seslendirilmesi, belki de bu sendromun bir yansımasıdır.
Türkiye'yi, devleti, siyaseti askeri vesayetten arındıran Başbakan Erdoğan'ın, gençlik ve özel yaşamlar üzerine muhafazakâr bir vesayeti devlet eliyle sokmayı planlaması akla da siyasetin mantığına da uygun düşmez.
Dilerim Başbakan bu konudaki uyarıcı eleştirileri olumlu biçimde değerlendirir. Siyasetçi için kayıtsız şartsız destek ve övgü, asla eleştirinin yerini alamaz. Saplantısız ve önyargısız eleştiri siyasetçinin en ağırlıklı aktifleri arasındadır. "Uçurtmalar rüzgârla değil, rüzgâra karşı uçarlar" demiş Churchill de...