Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Değişimi her kesim aynı anda benimseyemez ki

Hani uzun bir tren yolculuğu sona erer ama 24 saat vücut ritminizin derinliklerinizde, trenin ray değiştirmesindeki "Tıkırtıkır" sesini hissedersiniz ya...
Rejim ve zaman değişiklikleri de öyledir.
Diyelim ki nihai siyasi sonuçların askeri darbelerle alındığı "Vesayetçi demokrasi"yi bitirmişsiniz. Tek seçicinin seçmen olacağı bir düzene doğru önemli adımlar atmışsınız. Hukukun üstün olacağı, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiye dönük reformları ve toplumsal barış arayışlarını başlatmışsınız.
Ama askeri demokrasi trenindeki yolculuğunuz bitmiş olsa bile, o yolculuğun ritmini tüm toplum katmanlarında bir anda geride bırakamazsınız.

Eski alışkanlıklar

Bazıları askerin yerine ikame edilebilecek yeni vasiler ararlar bilinçaltında... Bürokrasiye, yargıya kulak verirler.
Burada yapılabilecek en büyük hata yeni vesayeti sokaklarda, anarşide aramaktır. Veya askeri vesayetin yerine siyasi gücü olmayan etki ve düşünce merkezlerinin geçebileceklerini zannetmektir.
Toplumsal ve siyasal değişim bir günde gerçekleşmez. Rejim değişse bile alışkanlıklar sürer... Ama sonunda bunlar da değişir. Bu köklü değişim sürecinde değişimin mimarlarının sabırlı, akılcı ve hoşgörülü davranmaları halinde, süreç daha az sancıyla geçilir.

İktidar sorumludur
Kısacası sorumluluk, eski alışkanlıklarını sürdürenlerden çok değişimi gerçekleştiren siyasetçilerin sırtındadır. Değişim bütün yönleri ile gerçekleştiği zaman "Başarı" da onların hanesine yazılacaktır.
Kısacası her cümle, her kelime hesaplı kullanılmalıdır.
Öfkeler ve tepkiler dizginlenmeli, eski düzen gibi eski üsluplar da geride bırakılmalıdır.
"Demokratikleşme" sanal bir hedef olmaktan çıkartılıp somut göstergelerle belirlenmiş siyasal bir yaşam tarzına dönüştürülmelidir. İktidar olanlar muhalefetteyken yakındıkları durumların, kendi iktidarlarında da devam etmesine izin vermemelidir.

Artık biliyoruz
Yaşadığımız serüvenler, sosyo-politik aksaklıkları ve eksiklerimizi bize öğretti. Siyaseten çözüm üretilmesi gereken sorunları "Güvenlik alanı"na aktarmamızın, iç barışı nasıl yaraladığını teröre kurbanlar vererek gördük. Siyasetin asgari müşterekleri oluşturmak mesleği olduğunu görmezden geldik ve kamplaşmalara dayalı bir çekişmeyi demokrasi zannettik.
Artık hepimizin kötü kokuların kaynaklarını öğrenmiş olmamız gerekmiyor mu?
Eski ve bilinen bir fıkrayı hatırlatarak bu konuyu noktalayalım.
Köyden kente gelip zengin olan amca, yeğeni Ahmet'e başarısını göstermek için onu taşındığı apartman katına davet eder.

Beraber taşımayalım
Ahmet için salonda bir döşek açılır. Gece Ahmet sıkışır ama mahcup bir delikanlı olduğu için amcasını veya yengesini uyandırıp, tuvaletin yerini soramaz. Salonda bir köşede saksıdaki bitkiyi kökünden çıkartıp, ihtiyacını saksıya giderir, bitkiyi tekrar saksıya yerleştirir... Ertesi gün de köyüne geri döner.
Aradan birkaç ay geçer... Bir gün köydeki yeğen Ahmet'e amcasından bir telgraf gelir. Şöyledir bu telgraf:
- Oğlum Ahmet. Stop. Nereye ettinse acele telle. Stop. Üç ev değiştirdik, kokunun kaynağını bulamadık. Stop. Amcan.
Kıssadan hisse: Yeni demokratik düzenimize eski koku kaynaklarını taşımayalım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA