Eğer jinekolog bir doktor değilsek "Erkek" (veya Baba) olarak tabiatın en müthiş mucizelerinden biri olan "Doğum"u hayranlıkla izlemekten ve anne olan "Kadın"a saygı ve sevgi duymaktan başka ne yapabiliyoruz?
Ama araştırmacı bir bilim adamı iseniz doğuma ilişkin bilgileri ve bulguları genişletebiliyorsunuz... Anne adaylarına da, doğacak bebeklere de yeni ufuklar açabiliyorsunuz.
Buna son örnek Amerikan Jinekoloji Koleji (American College of Obstetricians and Gynecologists) üyesi doktorların "Göbek bağı" üzerindeki son araştırmalarından verilebilir.
Bizim "Göbek bağı" olarak isimlendirdiğimiz "Chorda umblica" doğumdan hemen sonra kesilir. Bu bağ kaba anlatımı ile, doğmamış bebeğe (fetus) annenin karnındaki sıvıdan (plasenta) kan, temiz hava ve besin taşıyan, kirli kanı geri gönderen bir iletişim hattıdır.
Hemen kesilmemeliymiş
Özellikle annenin sağlığı gözetilerek, doğum kanaması ihtimalini önlemek için bu bağ doğumdan hemen sonra kesilir.
Amerikalı doktorların binlerce bebek üzerinde yaptıkları araştırmalara göre, göbek bağının doğumdan sonra hiç olmazsa birkaç dakika kesilmeden korunması durumunda, bebeklerin kanlarındaki demir ve hemoglobin dengesi daha sağlıklı bir düzeye ulaşıyormuş.
Anne kanından bu kısa süre boyunca daha fazla alabilen bebekler daha hızlı gelişiyormuş.
Ağırlıklı olarak siyasi yorumların yer aldığı bu köşede "Göbek bağı" üzerindeki tıbbi yeni bulgulara yer vermemizin nedenine gelince...
Toplumsal göbek bağları
"Göbek bağı" sadece fetus ile plasenta arasındaki iletişimi ve hayati maddelerin ulaşımını sağlayan ve sadece hamile kadınlarla bebeklerde bulunan bir şey değildir.
Toplumların ve gelişmiş bireylerin de, geçmişleri ile onları iletişimde tutan göbek bağları vardır.
Bu göbek bağları, kültürü, gelenekleri, görgüyü, sevgiyi, saygıyı, bireysel ve toplumsal davranışları gelecek kuşaklara aktarır. Bunların yanında ön yargılar, saplantılar, anlayışsızlıklar ve kan davaları da aktarılır.
Bir toplumda "Devrim yapıyoruz" denilerek geçmişle bugün arasındaki sanal göbek bağları kesilince, toplumlar da, bireyler de kendilerine uygun gelen ve aslında gerçek olmayan geçmişler üretmeye başlarlar.
Biz bu deneyimi Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçerken bir ölçüde yaşamadık mı?
Örneğin tarihimizi iyi padişahlar-kötü padişahlar sürecine oturttuk.
Hepimiz kendimizi Fatih'in ya da Kanuni'nin torunları olarak görürken, Deli İbrahim'in de büyük babamız olabileceğini hiç düşünmedik.
Siyaset meydanı ne demek?
"Lale Devri"nin bir uygarlaşma ve reform dönemi olduğunu görmek yerine sefahat alemlerini ön plana çıkardık ve Patrona Halil'in vandallığına hak vermedik mi?
Tarihimizin 1923'te başladığını düşündük ama İttihatçılık'ın, darbeciliğin, kazan kaldırma geleneğinin 1923 öncesinden aktarıldığına fazlaca eğilmedik.
Padişahları sadrazamlarını boğdurmasına bakarak Cumhuriyet'te de Başbakan Menderes'in asılarak öldürülmesini, daha derinine irdeleyebilirdik. Belki Osmanlı'da idam sehpasına "Siyaset Meydanı" denildiğini de hatırlayabilirdik.
Kısacası doğumda da, sosyopolitik yaşamda da, göbek bağlarını keserken daha derinine değerlendirmeler yapmak gerekiyor.