Eski Yeşilçam'ın senaristlerinden biri o dönemin yapımcılarından birine gitmiş ve "Elimde müthiş bir senaryo var" demiş.
Yapımcı "Masamın üstü müthiş senaryolarla dolu" diyerek senaristi terslemiş. Ama senarist ısrar etmiş, "Bu şimdiye kadar yazılan senaryolardan çok farklı" demiş. Sonunda yapımcı çaresiz "Anlat bakalım senaryonu" demek zorunda kalmış. Senarist de anlatmaya başlamış,
- Bir fabrikada işçi olarak çalışan yoksul ama güzel genç kız var. Fabrikanın sahibinin yakışıklı oğlu bu yoksul kıza âşık oluyor. Sevişiyorlar ve kız hamile kalıyor. Fabrikatörün oğlu kızla evlenmek istiyor. Ama fabrikanın sahibi olan insafsız baba izin vermiyor ve oğlunu komşu fabrikanın sahibinin şımarık kızıyla evlendiriyor. Hamile kalan işçi kız, bir kız bebeği dünyaya getirirken doğum sırasında ölüyor.
Acı bir son
- Fabrikatörün oğlunun da zorla evlendirildiği komşu fabrikanın sahibinin şımarık kızından bir oğlu dünyaya geliyor. Yıllar geçiyor ve bu kız ile bu delikanlı bir yerde tanışıp birbirlerine âşık oluyorlar. Tam evleneceklerken bir adam çıkıp geliyor ve ikisine "Siz kardeşsiniz, babalarınız birdi" diyor. Ve filmin sonunda bu iki genç el ele tutuşup uçurumdan atlayarak intihar ediyorlar.
Senaristi sabırla dinleyen yapımcı anlatılan senaryoyu dinleyince öfkelenmiş.
- Bu senaryonun nesi farklı? Masamın üzerindeki bütün senaryolar bununla aynı, diye bağırmış.
Bu tepki üzerine senarist gülümsemiş,
- Ama benim senaryomdaki olaylar ayda geçiyor, demiş.
28 Şubat senaryosunun tekrarı
Bizde demokrasiyi hedef alan senaryolar da böyle hep aynı değil mi? Üstelik bunları filme alan yapımcılar da, oyuncular da geçen zamanın izin verdiği ölçüde fazla değişmiyorlar.
Şu andaki senaryonun yapımcıları da, oyuncuları da 28 Şubat postmodern darbesindekilerle aynı isimler.
O dönem merkez medyasının sermayesi ve yöneticileri ile yazarları "Batı Çalışma Grubu"nun mesajlarına bakıp durumdan vazife çıkarır ve "Demokrasi tehlikede" diyerek, manşetlerle demokrasiyi darbeye hamile bırakırlardı.
Bugün de sokak eylemlerini pompalayarak, kitleleri polisle karşı karşıya getirmeyi sürdürüyorlar. Seçim sandığını küçümsüyorlar. Bu defa Batı Çalışma Grubu yok ve sadece "Batı" var onları yönlendiren.
Acaba hangi Batı?
"Hangi Batı" derseniz, bunların izini Mısır'daki darbeye "Bu darbe değildir" diyerek yaklaşanlardan sürebilirsiniz.
Başbakan Erdoğan bu açıdan çok şanslı.
28 Şubat'ta "Demokratik darbe" ile devrilenler, bu senaryoyu da, yapımcıları da, aktörleri de, darbe yapıldıktan sonra fark ettiler. TBMM Muhtıraları ve Darbeleri Araştırma Komisyonu'ndaki zabıtlardan, bu gecikmeli intikali görebiliyorsunuz.
Ama bugün senaryonun da, yapımcıların da, aktörlerin de aynı olmaları, gelişmeleri anlamayı kolaylaştırıyor. Medyalarını kullananların kitleleri demokratik darbe senaryosunun figüranları olarak nasıl oynattıkları da açıkça görülüyor.
Erken seçim gerekmez mi?
Bilinmeyen durum şu: Acaba yeni bir Batı Çalışma Grubu veya yeni bir cunta oluşumu mu var ki, yapımcılar ve oyuncular filmin çekimine hiç ara vermiyorlar?
Anlayamadığım nokta da şu... Başbakan Erdoğan Mısır'a "Hemen seçim yapın" diye öğüt verirken, neden bizim genel seçimleri öne almayı hiç düşünmüyor?
Özellikle "Demokrasi sandık değildir" diyerek seçmen yerine sokak gösterilerinde iktidarı bulabileceklerini zanneden sözde sivil siyasetçilerin sayı ile kendilerine gelmelerine yardım etmez mi bir erken genel seçim?
Dilerim bu filmin sonunda da kimse uçurumdan atlamak zorunda kalmaz!