Değişimin farkında olmamak durumuna ilişkin sayısız örnek vardır.Falih Rıfkı Atay saatini yeni düzenlemeye göre ayarlamayan ve "Alaturka Saat" kullanan yaşlı bir adamı "Eski Saat" kitabında uzun uzun anlatır. Belki hatırlamazsınız... "Wikipedia"dan alıntılayarak, bir de "Saat Devrimi" yaşadığımızı hatırlatayım.
- Türkiye'deki saat sistemi 26 Aralık 1925'te "Günün 24 Saate Taksimine Dair Kanun"un TBMM'de kabul edilmesi ile değişti. Kanunun birinci maddesi "Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gün, gece yarısından başlar ve saatler sıfırdan yirmi dörde kadar sayılır" diyerek ülkede günün 24 saate bölündüğü saat sistemini yürürlüğe koyar.
Alaturka saat bitti
- Daha önce ülkede güneşin battığı anı 12.00 kabul eden "Alaturka saat" sistemi geçerli idi. Güneşin tepe noktasında battığı anı esas alan (grubi saat) ve tamamen battığı anı esas alan (ezani saat) saatler arasında farklılık söz konusu idi. Bir de güneşin en tepede bulunduğu anı 12.00 olarak kabul eden sistem (zevali saat) vardı.
Görüldüğü gibi Cumhuriyet ile yaşanan değişim, alfabeden saatlere kadar uzanan alanlarda yaşamı kökten değiştirdi. Ama bunun farkına varmayanlar da vardı. Mesela Şevket Süreyya Aydemir "Suyu Arayan Adam"da Cumhuriyet'in ilk yıllarında Doğu kırsalındaki insanların Devlet Başkanı olarak hâlâ 2'nci Abdülhamit'i bildiklerini nakleder.
Hüsrev Paşa'nın ikilemi
John Reed de "Dünyayı Sarsan 10 Gün" kitabında, kentin bir köşesinde Sovyet Devrimi yapılırken, kentin merkezindeki insanların olayın farkına varmadıklarını ve tiyatroların, lokantaların dolu olduğunu anlatmaz mı?
Değişimi fark eden ama duruma göre bunu askıya aldıklarını zannedenler de vardır. Örneğin Helmuth Von Moltke "Türkiye Mektuplarında" Sadrazam ve Serasker Hüsrev Paşa'nın reformcu Padişah 2'nci Mahmut'un gözdesi iken redingot ve fes giydiğini, gözden düştüğü zamanlarda ise Boğaz'daki yalısına çekilip cübbeli ve sarıklı olarak bağdaş kurup nargile içtiğini anlatır.
Bir de Pascal'a izafe edilen bir şehir efsanesi vardır. Buna göre dâhi fizikçi Blaize Pascal ineğinin doğurduğu buzağıyı her sabah kucağına alıp severmiş. Bunu her gün ara vermeden yaptığı için buzağının büyüdüğünü fark etmemiş ve buzağı koca bir inek olduğunda da onu kucağına almayı sürdürmüş.
Değişimin çapı
Bütün bunları bir kenara bırakıp, Türkiye'nin bugün yaşadığı "Değişim"in farkında olanlara ve olmayanlara bakmayı deneyin. Kürt Realitesi'ne dönük "Barış Açılımı" bile bu değişimin çapını anlamaya yetmiyor mu? Tüm Cumhuriyet tarihinin tabularının buharlaştığını hep birlikte görmüyor muyuz? "Resmi İdeoloji"nin de "Askeri vesayet"in de devre dışı kalması, "Anadolu Kaplanları"nın varlığı, "Çevre"nin "Merkez"de ağırlığını koyması, yeni bir "Orta Sınıf"ın oluşumu...
Bunları yok sayıp, hâlâ 1950'lerin siyaset modelini sürdürenler dikkatinizi çekmiyor mu? Dünya Savaşı'nın bittiğini bilmediği için ıssız Okyanus adasında tek başına savaşı sürdüren Japon askerini hatırlamıyor musunuz bunlara bakarken?