Boykot krizine elbet bir çözüm üretilecektir.
Çözüm için formüller şimdiden hazır.
Bazı ilaçlar gibi bu formüller de krizi sona erdirirlerken daha ağır yan etkilere sebep olurlarsa, bakalım ne yapacağız?
Örneğin affı veya salıverilmeyi hak etmeyenler de bu çözümlerden yararlanırlarsa, kamu vicdanı TBMM'nin boykot edilmesinde aldığı yaradan daha ağırını almaz mı?
Çözüm sürecine girilmesi için arayışlar başlamış olsa da, özellikle CHP'nin boykotu üzerindeki değerlendirmeler sürecektir, sürmelidir.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun salıverilmeleri istemi reddedilen Balbay ve Haberal'ı hatırlatarak "Arkadaşlarımız gelmedikçe Meclis'e biz de girmeyeceğiz" dediği hatırlarda.
Kılıçdaroğlu TBMM'yi boykot etmeyen MHP için de "Biz arkadaşlarımızı satmayız" demişti.
Rauf Tamer'in yorumu
Kılıçdaroğlu'nun bu sözlerini dünkü Posta'da Rauf Tamer şöyle yorumluyordu:
"Onur Öymen, Kemal Anadol, Önder Sav, Necla Arat, Yılmaz Ateş, Şahin Mengü, Mustafa Özyürek ve Canan Arıtman benzerlerini ekarte ettiği zaman, Kılıçdaroğlu'nun arkadaşlık duygusundan şüphe duymuştum. Meğer arkadaşlarına bağlı bir insanmış. Haberal ve Balbay için için katlandığı bu meşakkat kolay değildir. Sadece demokrasi uğruna mı? Sırf öyle olsaydı Engin Alan'a, hatta KCK'lılara da sahip çıkardı."
CHP'nin yemin törenini boykotu üzerinde hatırlanması gereken yorumlardan bir diğerini de Tarhan Erdem NTV'de şöyle seslendirdi önceki gün:
Tarhan Erdem'in yorumu "
Sanıyorum ki muhalefet partisi bir azınlık hizbinin eline geçti, onun tesiri altında kaldı. Bazı konuşmalar oldu heyecanlı. Altı ay önce CHP'nin kapısından geçmeyenler de vekil şu anda.
Onların etkisiyle -çünkü onlar politika bilmiyor- böyle bir karar alındı. Partiye yeni giren bazı arkadaşların etkisinde kaldılar. Bu karar ciddi bir karar. İlk gün girilmemiş olması CHP'nin tarihinde yok. Bu çok riskli bir karar. AK Parti vekilleri bugün yemin eder. Hükümeti kurar ve hükümet kurulduktan sonra da 'haydi seçime' der. O zaman ben CHP'lilerin ne diyeceklerini merak ediyorum."
"Her yanlıştan bir doğru da çıkabilir" içerikli bir yorumu ise Taha Akyol Milliyet'teki köşesinde yazmıştı...
Şöyle demişti:
Taha Akyol'un yorumu "
Bugüne kadar 'milli irade' kavramına fazla vurgu yapmayan ve yargı vesayeti yönünde konuşan CHP'nin şimdilerde 'milli irade' vurgusu yapması elbette sevindiricidir... CHP'liler, özellikle Deniz Baykal acaba 'Merve Kavakçı olayında yanlış yapmışız!' diyecekler mi? Evet o yanlışı fiilen yapan merhum Ecevit'ti ve partisiydi! Ama çizgi ve köken yakınlığı bellidir. 'Bu kadına haddini bildiriniz!!' Ve 'dışarı, dışarı!' sloganları... Localarda mütebessim generaller! Merve Kavakçı hakkında ne yargının bir tutuklama kararı vardı, ne de yargı tarafından verilmiş bir 'seçilmeye mani hal' kararı! CHP şimdi 'milli irade'nin üstünlüğünü kendisi damdan düşünce daha iyi anladı, bu da bir kazanç."
Bu da geçer ya hu...
Kendimizi kaderciliğe teslim edip boykot krizini "Bu da geçer ya hu" diyerek karşılamak durumundayız.
CHP yönetiminin ürettiği son kriz ile onlarca yıldır gündemimizden düşmeyen kronik krizlerimizi karşılaştırırsak, endişelerimizi dizginleyebiliriz...
Bir büyük partinin "Neden hiç seçim kazanamıyoruz" sorusuna cevap aramak yerine, TBMM çalışmalarını boykot etmek benzeri bir siyasal sorumsuzluk eylemini yeğ tutması son krize ilişkin ana sorun değil midir?
Taha Akyol'un "Düşük düzeyli BDP taklidi" şeklinde nitelediği bu çizgi ya hep devam ederse?