Siyasi konuşmalardaki üslup, son günlerde konuşmaların içeriğinden daha fazla dikkati çeker oldu.
Herhalde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da bunun farkında ki "Recep Bey" diye başlayan cümlelerle Başbakan Erdoğan'ın icraatını eleştirmekten çok, onu sinirlendirmeye çalışıyor.
Aslında "Lütfen" gibi, "Teşekkür ederim" gibi, "İyi günler" gibi nezaket söylemlerinin fazla kullanıldığı bir toplumsal yapımız yok.
Araç kullanırken karşıdan gelen sert bakışlı, bıyıklı sürücülerin sizin aracınızı yok sayarak her türlü kuralı yok saydıklarına hiç tanık olmaz mısınız?
Güler yüzlü çocukların "Karı gibi ne gülüyorsun" diye azarlandıklarını hiç duymadık mı?
Bu durumumuz fıkralara bile konu oluşturur.
Çok bilinen bir tanesini hatırlatayım.
Adam bakkala girer...
Elindeki parayı uzatır bakkala ve "Lütfen bir paket sigara verir misiniz" der.
Bakkal şöyle bir bakar adama,
- Paranla almıyor musun sigarayı... Niye öyle karı gibi yalvarıyorsun, diye azarlar onu.
Kurşun gibi kelimeler
Gazetelere köşe yazısı yazanlardan bazılarının kelimelerini namluya sürülen kurşunlar gibi kullandıklarına dikkat etmiyor musunuz?
İşte bu ortamda sadece başbakanların sakin, dingin, ölçülü konuşmalarını beklemekteyiz.
Hayal edin şöyle bir sahneyi.
Başbakan Erdoğan miting meydanında kürsüye çıkacak ve şöyle konuşacak:
-Sevgili vatandaşlarım. Eğer içinizden öyle geçiyorsa CHP'ye veya MHP'ye oy verin. Onlar da demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Ayrıca Kılıçdaroğlu güçlensin ki CHP'deki yenilenme süreci de devam etsin. Lütfen tarafsız davranın. Oyunuzu futbol kulübü tutar gibi bir partiye yönlendirmeyin.
CHP ve MHP liderlerinin benim hakkımda kullandıkları ağır sözler, seçim döneminin yansımalarıdır.
Aslında onlar öyle düşünmüyorlar ama tabanlarına hoş görünmek için öyle konuşuyorlar. Medyada benim aleyhimde kampanya açanlara da teşekkür ediyorum. Onların uyarıları ile hatalarımı düzeltmeye çalışıyorum.
Endişelenmez misiniz?
Başbakan Erdoğan bir mitingde böyle konuşsa endişelenmez misiniz?
Ülkenin ve toplumun geleceğinden sorumlu kişinin ruh sağlığı meselesi sizi endişelendirmez mi?
Burada siyaset sert üslupta yapılıyor.
Bir siyasetçi "Ben Boğaz'a köprü yapacağım" dediği zaman rakip siyasetçinin masaya yumruğunu vurup "Ben o köprüyü yaptırmayacağım" demesi, bizim siyasetimizin alışılmış yöntemi değil mi?
TBMM kürsüsüne çıkan konuşmacının kendisinden önceki konuşmacı için "Sayın hatip bir yalancıdır" demesindeki ağırlıklı kelime "Sayın" mıdır yoksa "Yalancı" mıdır?
Televizyon haber programlarındaki söyleşilere bakın.
Amaç konuk konuşmacıdan bilgi almak mıdır, yoksa onu sıkıştırmak mıdır bu programlarda?
Kendi sorduğu soruya kendisi cevap veren sunuculara hiç rastlamadınız mı?
Ya da televizyon açık oturumlarına katılanların diğer konuşmacıları dinlemedikleri ve önlerindeki notlara eğilerek "Sıra bana gelse de söyleyeceğimi söylesem" diye bekledikleri dikkatinizi çekmedi mi hiç?
Burada diyalog diye bilinen şey monologdur.
Siz hâlâ "Başbakan Erdoğan'ın üslubu neden böyle sert" diye onu eleştirenlerden misiniz?