İlk kez duyduğunuzda çok doğru bulduğunuz sözlerin içeriklerini pek irdelemezsiniz.
Eğer bu sözlerin yansıttığı düşünceleri olmayana ergi yöntemiyle veya mefhum-u muhalifinden giderek irdelemeyi denerseniz, ivedi beğenilerin her zaman doğru olmadığını da görürsünüz.
Bir örnek vereyim.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin Diyarbakır mitinginde, Kürt vatandaşlara hitaben şöyle dedi:
"- Anadiliniz ne olursa olsun, konuşmanıza saygımız vardır; ancak hepimizin ortak meselesi, işsizlik, yoksulluk ve adaletsizliktir. Bir an için düşünün ve farz edin, anadili Anayasa'ya koyunca karnınız doyacak mı? Anadilde eğitim imkânı sağlanınca ekonomik sorunlarınız bitecek mi? Ekmeğiniz artacak mı? Sırtınıza yeni elbise alabilecek misiniz?"
Bahçeli'nin bu sözleri düz mantık açısından tabii ki doğruları yansıtıyor.
Gerçekten de konuşulan veya eğitimde kullanılan dil ile açlık, tokluk ve istihdam gibi sorunların ilişkisi olmaması gerekir.
Çözüm bulunmazsa...
Ama bir de tersinden bakalım bu yaklaşıma.
Anadilde eğitim reddedilince ekonomik sorunlar bitecek mi?
Anadil sorununa anayasal bir çözüm getirilmediği takdirde, işsizlik, yoksulluk, adaletsizlik sona mı erecek?
Zamanında çözüm üretilmesi kolay olan sorunları çözmek yerine bunları görmezden gelip kriz stokuna atan ülkeler, sonunda büyük bunalımlarla boğuşmak zorunda kalıyorlar.
Türkiye için bu duruma sayısız örnek var.
Mesela dış siyasetimizin üzerindeki "Kıbrıs ipoteği" bunlara örnektir.
Kıbrıs'a askeri müdahalenin yapıldığı 1974'te bu olay seçim malzemesi yapılmak yerine kalıcı bir çözüm için uluslararası platformda anlaşmaya varılsaydı, bugün Kıbrıs Sorunu Türkiye'nin AB üyeliğini tıkayan bir konumda bulunmazdı.
Çözümleri ertelemek
Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar gibi Kıbrıslı Türkler de, Türkiye de AB üyesi olurlardı.
Ekonomimizde de böyle ziyan edilmiş zamanlar yok mu?
Devletçi ve korumacı ekonomiyi ve katı kambiyo rejimini 1930'lardan 1980'lere yani Turgut Özal Reformlarına kadar sürdürmeseydik, sayısız döviz krizlerini ve bunlara bağlı siyasal bunalımları yaşamazdık.
Türkiye ihracatını da turizmini de 1950'lerden başlayarak geliştirirdi. "Kürt Realitesi"ni ve içeriğindeki sorunları da, PKK'nın bölücü terörizmi patlayana kadar görmezden gelmedik mi?
Bu süre boyunca dünyada ve bölgemizde yer alan değişmeleri bir düşünün.
Daha ötesi var mı?
Sovyetler Birliği dağıldı.
Kuzey Irak'ta üniversitesi, akademisi olan devlet benzeri bir Kürt varlığı kuruldu.
Siz Türkiye'deki Kürtlerin "Çözüm bekleyen sorun" olarak gördükleri "Dil" meselesine bir çözüm üretmek yerine "Anadilde eğitim imkânı sağlanınca ekonomik sorunlarınız bitecek mi" derseniz, bu yaklaşımla daha nereye kadar taşıyabilirsiniz krizi?
İdeoloji ve gerçek
Siyaset tabii ki zor bir meslek.
Hele ideolojik katı tutumlara sahipseniz ve seçmen kitleniz de bunlara angaje olmuşsa, yurt ve dünya gerçekleri bu ideolojiyi zorlayınca siz de zorlanırsınız.
Baksanıza duruma.
MHP'nin Diyarbakır'da bir miting yapabilmesi, sanki bir yabancı ülke kentinde miting yapılabilmiş gibi olağanüstü bir gelişme gibi algılanmıyor mu medyada?
Ve Bahçeli'nin seslendirdiği düşüncelerin tam tersini savunan BDP'nin seçmenleri, bölgenin "Dil" dahil çeşitli sorunlarını TBMM'ye taşımaya hazırlanıyor.
Yani Bahçeli "Anadilde eğitim imkânı sağlanınca ekonomik sorunlarınız bitecek mi" demek yerine anadilde eğitim sorununa kendi partisinin çözüm projesini anlatsaydı daha doğru olmaz mıydı?
NOT: Dünkü yazımda rahmetli Adnan Kahveci'nin "Bir siyasetçi seslendirdiği her cümlenin mali portesini de hesap etmek zorundadır" cümlesini kullanmıştım. Bu cümledeki "Porte" düzeltmen arkadaşlar tarafından "Portre"ye dönüştürülmüş. Ben bunu yeniden düzeltiyorum. M.B.