Siyasette güç dengelerini ve özellikle kendi siyasal ağırlıklarını hesap etmeden seslerini fazlaca yükseltenlere bakarken, hep Karadağ Kralı Nikola'yı hatırlıyorum.
Osmanlı'ya karşı açılan Balkan Savaşı'nın Kumanova Cephesi'nde (1912-Ekim ) müttefiki olan Sırbistan Krallığının komutanı ve Kral Naibi Aleksander'in yanında atının sırtında duran Karadağ Kralı Nikola "Bütün toplar ateş" diye bağırarak saldırı emrini verir.
Sonra emir subayına eğilir ve alçak sesle "İkisi birden ateş etsin" der.
İki yıl önce Osmanlı'dan kopan ve bağımsızlık ilan eden minik Karadağ'ın (Montenegro) ordusu da miniktir.
Sırp ordusunda 130 bin, Karadağ ordusunda ise 5 bin asker vardır.
Ama bu savaş sonunda Karadağ da, Osmanlı'yı yenmiş olur.
Güçlü ile ittifak gereği
Savaş'ın galipleri olan Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan'ın yanında Karadağ da Balkanlar'daki Osmanlı topraklarını paylaşır.
Yani bütün hüner kendi gücünün ötesindeki güçlerle ittifak yapabilmektir.
Bu olay ittifaka katılarak kendi gücünün yetmeyeceği başarıyı elde etmeye dönük askeri gerçeğe örnektir.
Demokratik siyasette ise "Güç" seçmenden alınacak oy ile belirlenir.
Rahmetli Adnan Kahveci "Bir siyasetçi seslendirdiği her cümlenin mali portresini de hesap etmek zorundadır" derdi.
Bunun siyasete yansımasını da şöyle formüle edebiliriz.
-Aktif siyasetin taraflarından birine dönük eleştirilerinden sonuç alamayanlar, temsil ettikleri siyasi düşüncenin oy potansiyelini de bir noktada hesap etmek zorundadırlar.
Seçim kazanmak gereği
Kendi kadrosuyla partisini kurmuş ve üstelik iki kez seçim kazanıp partisini tek başına iktidar yapmayı başarmış Tayyip Erdoğan üçüncü genel seçime de favori olarak giderken ona "Bu iş böyle yapılmaz, şöyle yapılır" diyerek akıl öğretmenin, gerçekçilikle bir ilişkisi pek yoktur.
Bırakın genel seçim kazanıp iktidar olmayı, "Derin Devlet" korkusundan yıllarca tabu kılınmış konulara değinemeyen düşünce odaklarının, kritik bir genel seçime giden AK Parti'yi ve Erdoğan'ı "Böyle davranırsan seni desteklemeyiz" diyerek uyarmalarının açıkçası "Kıymet-i harbiyesi" de pek yoktur.
Ego şişikliği mi?
"Vesayetçi Demokrasi"nin ve "İdeolojik Devlet" gerçeğinin AK Parti iktidarı öncesi ve sonrasındaki durumunu hatırlamayanların... Bu iktidar döneminde "Kürt Gerçeği" nin ne ölçüde siyasal gündeme girebildiğini görmezden gelenlerin, bütün bunlar yaşanmamış gibi Erdoğan'a "Bu iş böyle yapılmaz" demeleri sadece empati yoksunluğuna bağlanamaz.
Bu belki de bir çeşit "Ben-merkezciliğin" ve "Ego-şişikliği"nin de yansımasıdır.
AK Parti de Erdoğan da elbet eleştirilecektir ve eleştirilmelidir de.
Ama genel seçime gidilen ortamda siyasi parti lideri, kendine dönük eleştirileri yapanların oy sayısına dayalı güçlerini hesap eder.
Seçim ortamında bu eleştirilerin titreşim kat sayısı rakip siyasi partilerin eleştirilerinin titreşim kat sayısı ile uyumluysa, bu eleştirileri yapanların gerçek düşüncelerine değil kullandıkları kelimelere bakar.
Seçim sonrası unutmamalı
Bunları özgür düşünce ortamı özleminin yansımaları olarak değil, seçim zaferini engellemeye çalışanların çabaları biçiminde algılar.
Unutmayalım.
Seçim kampanyası döneminde birbirleri hakkında ne kadar ağır sözler söylemiş olsalar da, seçim sonrasında ve TBMM çatısı altında rakip siyasetçiler birlikte olacaklar ve birlikte çalışacaklardır.
Gündemde yeni bir Anayasa yapımı ve Kürt sorununa dönük kalıcı çözüm projeleri bulunacaktır.
Bu döneme eleştirileri ve özgürlükçü düşünceleri ile katkıda bulunmaları beklenilen ve arkalarında oy potansiyelleri olmayan özgürlükten yana düşünce odaklarının, seçim atmosferinde "Bu iş böyle yapılmaz" içerikli uyarılarla, yarın oynamaları gereken rolü egolarına kurban etmeleri doğru değildir.
Siyasetçi için gündemin şu anda öncelikli konusu "Seçim kazanmak"tır neticede..