Zincirlikuyu kabristanının kapısında yazan "Her canlı bir gün ölümü tadacaktır" gerçeğinin bazılarını rahatsız ettiğini biliyoruz.
Tabii ki herkes bir gün öleceğini bilir ama o günün mutlaka geleceğinin her gün hatırlatılmasından huzursuz da olunabilir.
Woody Allen bu konuda ne demiş?
- Ölmekten korkmuyorum ama o sırada orada olmak istemiyorum!
Aslında her canlıya ve özellikle isimleri kamuya mal olmuş canlılara her gün hatırlatılması gereken bir başka gerçeği Yahya Kemal Beyatlı şöyle anlatmıştı:
"Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi
Müşkil odur ki ölmeden evvel ölür kişi"
Geçen haftaya kadar IMF Başkanı olan ve 2012'deki Fransa Başkanlık seçimlerinin Sarkozy karşısındaki favori adayı olarak gösterilen Dominique Strauss-Kahn, acaba Yahya Kemal'in bu beytinden haberdar mıydı?
Buna benzer özdeyişlerimiz de oldukça fazladır.
Bir örnek vereyim:
"Düşenin dostu olmaz demişler düş de görürsün,
Sen o zaman dostları düşte görürsün"
Düşüşün sonu yok
New York'taki Sofitel Oteli'nde bir temizlikçi kadına tecavüz etmek istediği iddiasıyla tutuklanan, elleri kelepçeli görüntüsü ile teşhir edilen, eşinin yatırdığı 1 milyon dolar kefaletle ve ev hapsi yaşamak şartıyla tahliye edilen bu güçlü kişinin trajik düşüşü bitmemiş.
Haberlere göre Strauss-Kahn ev hapsini gazeteci eşine ait 16 milyon dolarlık lüks bir dairede geçirmeyi planlıyormuş. Ancak bu lüks rezidanstaki komşular, onun bu binaya gelmesine karşı çıkmışlar.
Bunun üzerine cinsel tecavüz sanığı Fransız siyasetçi Broadway'in en ucunda bulunan ve kendisi gibi ev hapislilerin yerleştirildiği bir binaya götürülmüş.
Ne dersiniz?
Bir nevi ölmeden evvel ölmek değil mi Strauss-Kahn'ın yaşadıkları.
Bizim coğrafyada bu gibi durumlara tanık olmaya alışkınız.
Bu coğrafyada insanların ölmeden evvel ölmeleri için ille de cinsel tecavüz sanığı olmalarına gerek yok.
Mübarek'in durumu
Örneğin düne kadar Mısır'ın güçlü adamı olan Hüsnü Mübarek de, halefi olarak kabul edilen oğlu da hapisteler.
Mısır'ın "First Lady"si olan Suzan Mübarek de tutuklandı ve mal varlığını devrederek tahliye edildi.
Mübarek yönetiminin adamlarının tümü şimdi Mısır'ın Strauss- Kahn'ları konumundalar.
Cumhuriyet döneminin ilk askeri darbesi olan 27 Mayıs ertesinde de kişilerin ölmeden evvel siyaseten ölmüş gibi olabileceklerini görmemiş miydik?
Devrik Demokrat Partililere "Düşük", onların izinden gidenlere de "Kuyruk" denilmez miydi?
Galiba demokratik kültürümüz giderek gelişti ki, sonraki askeri darbeler hedef alınanları daha da güçlendirdi.
Darbelerden kasetlere
12 Mart 1971 darbesi sonunda Bülent Ecevit Başbakan oldu.
Hem 12 Mart'ta hem de 12 Eylül'de iki kez devrilen Süleyman Demirel sonra Başbakan da, Cumhurbaşkanı da oldu.
AK Parti'nin ve Başbakan Erdoğan'ın kararlı ve bilinçli politikaları ile galiba askeri darbeler serüvenimiz son buldu.
Siyasetçileri ölmeden evvel öldürmek için askeri darbelerin yerine "Kaset darbeleri" girdi siyasal yaşamımıza.
Önce Deniz Baykal'ın, son olarak da MHP genel başkan yardımcılarının hedef alındığı kaset darbelerinin nasıl sona erdirileceğini henüz bilmiyoruz.
Askeri darbeler karşısında kararlı duran Başbakan Erdoğan dileriz kaset darbecileri karşısında da aynı kararlılığı sergiler.