Kürtrealitesini oluşturan karmaşık sosyopolitik ve sorunlu durumun çözümünde tek sorumlu ne Başbakan Tayyip Erdoğan'dır ne de sadece TBMM'deki AK Parti çoğunluğudur.
Çözüm üretmek konusunda Kürt seçmen tabanına hitap eden BDP de, tıpkı CHP ve MHP gibi veya "Devlet" ya da "Yargı" yahut "Askerler" gibi başta gelen sorumlulardan birisidir.
Öncelikle BDP'nin doğrudan ve dolaylı yöneticilerinin hiç unutmamaları gereken gerçekler var.
"Kürt milliyetçiliği"ni kaşıyarak ve her fırsatta kendilerini destekleyen kitleleri sokağa dökerek bir sonuç alınacağını sanmak büyük bir yanılgıdır.
Bu tür siyaset "Türk Milliyetçiliği"ni de aynı tür tepkilere yöneltebilir.
Çözüm ancak "Demokratik siyaset"in mekanizmaları kullanılarak bulunabilecekken, iş rayından çıkar.
Derin izler var
Herhalde BDP yöneticileri de Abdullah Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye teslim edilmesi ertesindeki genel seçimi Ecevit'in DSP'sinin ve Bahçeli'nin MHP'sinin kazandığını hatırlıyorlardır.
Ve o seçim kampanyasının MHP tarafından "Apo asılacak" sloganı ile sürdürüldüğünü de hatırlıyorlardır.
Yani 1984'te başlayan PKK bölücü terörü, Türk milliyetçiliğinin belleğinde çok derin izler bırakmıştır.
PKK terörü, Kürt Realitesi'nin sorun olmaktan çıkartılması yolundaki çabaların en büyük engel ve sabotajcısıdır.
Şimdi de eğer YSK'nın hatalı veto kararına gösterilen tepkiler yüzünden sivil siyasetin alternatifinin "Dağa çıkmak" veya "Kentleri şiddete boğmak" olduğu gibi bir izlenim oluşursa, bu sadece çözümsüzlüğü ve "Nefret siyaseti"ni güçlendirir.
MHP de bir gerçektir
Neticede BDP Türkiye'nin tek ve en güçlü siyasi partisi değildir.
Bu bakımdan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin YSK kararı ertesindeki protesto eylemleri hakkında söyledikleri, BDP tarafından da değerlendirilmelidir.
Satır başları ile hatırlayalım Bahçeli'nin sözlerini:
"-İstanbul'daki şiddet eylemlerinde şerefli Türk bayrağına el uzatılması ve Diyarbakır'da büyük Atatürk'ün büstüne İmralı canisinin posterinin asılması Türk milletinin sabrını taşırma noktasına getiren şerefsizlik ve alçaklıktır...
Kader seçimi mi?
-Türk milletinin sinir uçlarıyla oynayan hainlere ve bunların hamilerine bu alçak tahriklerin bedelinin çok ağır olacağını ve görecekleri karşılığın altında ezilip yok olacaklarını hatırlatmak isteriz.
-PKK açılımı ile bölücü hainlere ümit veren, İmralı canisini siyasi çözüm ortağı kabul ederek terörist-başı ile gizli pazarlıklar yürüten ve etnik bölücülerin cüret ve cesaret kaynağı olan Başbakan Erdoğan şimdi eseriyle iftihar edebilir. Sadakatle ihanet arasında bir tercihe sahne olacak 12 Haziran 2011 seçimleri, bu bakımdan da Türkiye için bir kader seçimi olacaktır."
Sözler ve eylemler
Neticede Bahçeli'nin bu söyledikleri sadece "Söz"dür.
Ama YSK kararı ertesinde BDP yanlılarının kentlerde yaptıkları şiddet içeren "Eylem"dir . YSK'nın veto kararının yanlışlığını herkes vurgulamakta.
Ayrıca bu kararın düzeltilmesi yolunda atılan adımlar, YSK yargıçlarının yanlışlarını daha da açık biçimde sergiliyor.
Ancak BDP de, seçmen tabanı da, demokratik ve sivil siyasetin yolunun meşruiyetten geçtiğini, şiddet ve terörün demokraside yerinin olmadığını mutlaka kabullenmelidirler.
Türkiye siyasetteki farklı görüş sahiplerinin sokaklarda dövüşmelerini ve bunun askeri darbelerle sonuçlanmasını birkaç kez yaşadı.
Yani şiddet ve eylemcilik ne Türklere ne de Kürtlere bir yarar sağladı.
Bahçeli'in ülkücü eylemcileri sokaklardan çekmeyi başarması onun aktifindeki en büyük ağırlık değil midir?
BDP yöneticilerine Bahçeli'yi örnek göstermenin dayanılmaz ağırlığını da herhalde en fazla onlar hissetmelidirler.