Savcı Zekeriya Öz'ün İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine atanması, doğal olarak "Ergenekon olayı bitti mi" sorularını da beraberinde getirdi.
Tabii ki tarihi ve siyasi dönüm noktası oluşturan önemli olayları kişilerin varlığına bağlamak, sade bize özgü bir durum değil.
"Askeri demokrasi" nin belirleyici yansımalarından birini oluşturan "Cuntalaşma" ve buna bağlı "Asker-sivil örgütlenmesi" birlikte yaşamaya alışık olduğumuz siyasal bir gerçeklikti.
Daha da ötesi zaman zaman seçilmiş siyasetçilerin bile "Paşam hâlâ ne bekliyorsunuz" diyerek askerleri darbe yapmaya davet ettikleri de duyulan garipliklerden biriydi.
AK Parti'nin iktidar olması ertesinde aynı senaryonun yeniden sahnelenmeye çalışıldığını, sade Mısır'daki sağır sultan değil Wikileaks'te yazışmaları yayınlanan Amerikan diplomatları da duymaktaydılar.
Dut yemiş bülbüller
Bizim medyada ise bunları bilenler dut yemiş bülbül rolünü oynamayı yeğ tutmuşlardı.
Hatta televizyon programları, gazete yorumları ve manşetlerle bu oluşumlara katkıda bulunanlar da vardı.
Bunlar geçmişte Ahmet Kaya'ya Türkiye'yi zindan edenler, bugün de Orhan Pamuk'un Nobel almasından ötürü yas tutanlardı.
"Cumhuriyet Mitingleri" döneminde veya AK Parti'nin kapatılması istemli davada veya son olarak 27 Nisan e-Muhtırası'nda bunların çabalarının zirveye vurduğunu herhalde hepimiz hatırlıyoruz.
Eğer başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AK Parti kadrolarının kararlı direnişleri olmasaydı...
Bu sürece "Artık yeter" diyen özgürlükçü medya ve gerçek aydınlar seslerini yükseltmeselerdi...
Tek kişiden öteye...
Ne Zekeriya Öz ne de diğer savcılar ve konunun üzerine giden emniyet görevlileri Ergenekon ve Balyoz diye bilinen davaları böylesine kapsamlı biçimde yargının önüne taşıyabilirlerdi.
Demokrasi tarihimizde ilk kez sessiz çoğunluğun sesi siyasete böylesine yüksek şekilde yansıdı...
"Vesayetçi demokrasi" de "Askeri demokrasi" de bütün nitelikleri ile ilk kez böylesine kamuoyu önünde teşhir edilebildi.
Bu açıdan Zekeriya Öz görevini hakkıyla yerine getirmiş bir hukukçu olarak yeni görevine de başlamaktadır.
Geri dönüş yok
Ama bu görev değişikliğinin, içine girilen sivilleşme sürecini sona erdireceğini ümit edenler, hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
Türkiye için sivil ve çoğunlukçu demokrasi geri dönülmesi mümkün olmayan bir hayat tarzıdır artık.
Bunu yıkmaya ve sabote etmeye çalışanların kaçınılmaz kaderi, kendilerini yargı önünde bulmaları olacaktır.
Şimdi toplumun beklentisi daha özgürlükçü bir Anayasa'nın yapılması, Avrupa Birliği'nin siyasi ve hukuki kriterlerinin Türkiye için de üst normlar olarak kabul edilmesidir.
Yani olay Zekeriya Öz'e veya tek kişilere bağlı olmaktan çok öteye bir tarihi sürecin yansımasıdır.