"Yaşamak" denilen o müthiş kozmik ikramiyenin mütemmim cüzü de "Ölüm" değil midir?
Bir gazete haberini okurken, yaşamak ile ölmek arasındaki vazgeçilmez birlikteliğin çarpıcılığını yine hissettim.
Bu haberde geçirdiği kalp krizi sonrasında ölen 45 yaşındaki Kolombiyalı Noelia Serna'nın, başından geçenler anlatılıyordu.
Bu Katolik kadının cesedi cenaze görevlisine teslim edilmiş. Cenaze görevlisi cesedi kilisedeki törene hazırlamak için tahnit işlemine başlamış. Kadının cesedinin bacağına içinde tahnit için gerekli sıvının bulunduğu şırınganın iğnesini değdirince, kadın kolunu oynatmış.
Hemen bir hastaneye götürüp yoğun bakım ünitesine almışlar kadını.
Ama doktorlar ümitsizmiş...
- Bu kadın yeniden ölür, diyorlarmış.
Uzmanlar nadir karşılaşılan bazı durumlarda hastanın kalp atışının ve nefes alışverişinin fark edilemez seviyelere düştüğünü ve bu sebeple yanlışlıkla öldü sanılabildiğini söylüyorlarmış.
Kaç kere ölünür?
Buna benzer bir durumun İstanbul'da da yaşandığını geçenlerde anlatmışlardı bana.
Aile fertleri vefat eden büyüklerinin yatağı başında toplanıyorlar.
Bu sırada müteveffa kişi gözünü açıyor ve "Neden hepiniz buradasınız" diye soruyor.
Aradan yıllar geçiyor ve bu aile büyüğü yine vefat ediyor.
Ama kimseyi inandıramıyorlar bu ölüme.
- O zaman zaman ölür sonra dirilir, diye olayı önemsemiyorlar.
"Ölüm" tabii ki şakaya gelmeyen çok ciddi bir gerçek.
Ama bunu da alaya alanlar yok mu sanki?
Mesela Woody Allen "Hayatta ölümden daha kötü olan şey bir hayat sigortası satıcısı ile geceyi geçirmektir" der.
Dini inançları en yoğun biçimde yaşayanların bile bazen ölümle din arasındaki bağlantıya gülerek baktıklarını biliriz. "
Patron"u görmek
Bu durumu yansıtan fıkralardan birinde, ölüm döşeğindeki Katolik kişiye son hizmeti sunmak için gelen rahip ona "Günahın varsa anlat bana" der. Ölümün eşiğindeki kişi gülümser ve "Birazdan senin patronunu göreceğim. Her şeyi zaten ona anlatacağım" diye cevap verir.
Galiba en doğru bakış açısı filozof Santayana'nın sözlerinde bulunabilir...
- Doğumun da ölümün de çaresi yoktur. Doğru olan bu ikisinin arasındaki zamanı iyi geçirmeye çalışmaktır.
Dünyadaki savaşları ve soykırımı andıran katliamları bilişim çağının imkânları ile evlerimizde, anında ve hatta görüntülü olarak izlerken, kendi toplumumuzdaki uçları açık kronik gerginlikler hepimizi endişelendiriyor.
Yaşamayı zorlaştırmayalım
Çünkü bu coğrafyada "Ölüm" uzak ve yakın tarihte istatistiklerin konusu olan büyük rakamlarla girmiştir toplumların yaşamına.
Güncel siyasetin yansıması olan gerginlikler bu coğrafyada, bir anda kitlelerin birbirlerinin hayatına kastettiği kan davalarına dönüşüverir.
Yüzlerce yıl yan yana, iç içe yaşayan Balkan, Kafkas ve Ortadoğu halklarının sonu kitlesel ölümlerle biten kavgalarını hiç unutmamalıyız.
Siyasetin de, idarenin de, yargının da yaşamayı kolaylaştırmak için var olduklarını, kin ve nefret tohumlarının bu coğrafyada çok kolay yeşerdiğini özellikle bu mesleklerin mensupları hep hatırlamalıdır.