Geçen yıllardan birinde bir gün bir takside trafik yoğunluğuna yakalanmış biçimde, taksi şoförü ile dereden tepeden konuşuyorduk.
Güneydoğu aksanı diline iyice egemen olan şoför İstanbul trafiğindeki kilitlenmeleri önce "Önüne gelenin İstanbul'a göç edip bir taksi edinmesi" olgusuna bağladı.
Sonra da trafikteki kilitlenmelere radikal bir çözüm önerisi getirdi:
- Kurallara uymayan şoförlerden ikisini Eminönü'nde, ikisini de Karaköy'de sallandıracaksın.
Gelen geçen bunlara bakıp ders alır ve bir daha kuralları çiğnemezler.
Sırtında "Yönetim sorumluluğu" olmayan insanların bu şekilde akıllarına geleni "Çözüm önerisi" diye seslendirmeleri tabii ki mümkündür.
Ben de kaç gündür "Kürt Açılımı"nın nasıl sabote (veya istismar) edildiğini gözlemlerken, kendimce ne tür çözümler ürettim bilemezsiniz.
Tahmin ediyorum ki mesela Güneydoğu kentlerinde sergilenen şiddet eylemlerine Batı Anadolu'dan bakarak öfke ile izleyen bir vatandaş da "Anayasa Mahkemesi DTP'yi hemen kapatmalı" diye kendince bir çözüm üretmiştir.
Başka bir coğrafyada yaşayan ve olaylara farklı konumda tanık olan bir başka vatandaş da mesela "Anayasa Mahkemesi parti kapatmalarına bir son vermeli, aksi takdirde Anayasa Mahkemesi kapatılmalı" diye düşünmekte olabilir.
Bütün bu durumlarda şifre kelime olan "Yönetim Sorumluluğu"nun varlığının veya yokluğunun araştırılması, çeşitli çözüm önerilerinin doğru olup olmadıklarını anlamamıza yardım eder.
Yönetim ve sorumluluk
Bazı insanların kamu kurumlarında görevli olmalarına rağmen sorumluluk taşımadıklarını görmekteyiz.
Örneğin anayasal bir kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından bazıları, Anayasa'yı ve anayasal demokrasiyi yok etmek için cuntacılık yapmıyorlar mı?
Veya "Yargı bağımsız olmalı" diye slogan atan bazı yargı mensupları, "Yargı tarafsız olmalı" ilkesi gündeme gelince dut yemiş bülbül kesilmiyorlar mı?
Galiba bu "Sorumsuzluk"tan kaynaklanan düşünce açıklama özgürlüğünü biz gazete köşe yazarları da, muhalefet partileri sözcüleri ile yarışırcasına değerlendiriyoruz.
Mesela kronik bir kriz konusu biçiminde Cumhuriyet'imize yapışmış olan ve "Bölücü terör" olgusunu da içeren "Kürt Realitesi" ne, iktidar olmanın getirdiği sorumluluğun gereği gerçekçi ve demokratik bir "Açılım" la çözüm üretmek için yola çıkan AK Parti yönetimi şu anda müthiş bir ikilemle karşı karşıya.
Hem demokrasiyi yaşatmak ve bu açılımı bir sonuca bağlamak durumundalar, hem de bu açılımı vesile ederek şiddeti körükleyenleri yakalayıp yargı önünde getirmek zorundalar.
Asmak ve kesmek
Ama sırtınızda yönetim sorumluluğu yoksa ve sadece yargı sorumluluğu varsa, siz de öfkeli ve Batı-kentli vatandaş gibi "DTP kapatılmalı" diyebilirsiniz.
"DTP kapatılırsa Kürt Realitesi'nin temel öğelerinden biri olması gereken 'siyasal temsil' olgusu havada kalır mı" sorusu sizi fazla ilgilendirmez.
- Bunu da Başbakan Erdoğan düşünsün, dersiniz neticede...
Veya "Öcalan yeniden yargılansın" yahut "İmralı'dan çıkartılsın ve ev hapsi verilsin" de diyebilirsiniz.
Kısacası "Yönetim sorumluluğu" böyle bir şey.
Hatırlayın...
İktidar olmadan önce seçim kampanyasını "Öcalan'ı asacağız" diye sürdüren bir parti yok muydu 1999'da?