Seçilmiş bir iktidarın var olması kadar, bu iktidara alternatif oluşturacak bir muhalefetin bulunması halinde demokrasi sağlıklı gelişir.
Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde seçmen tercihini bu düzene dayalı biçimde kullanır.
Diyelim ki ülkenin yaşadığı bir ekonomik ya da siyasal kriz ertesinde seçime gidiliyor.
Bu durumda genellikle iktidardaki parti bu krizin bedelini seçim sandığında öder.
Muhalefet iktidar olur.
Ama eğer muhalefetin krizi aşacak bir söylemi, bir alternatif planı yoksa ve eğer iktidardaki parti bu krizi aşacak somut proje ve icraatla topluma ümit veriyorsa, seçimde iktidar zayıflasa da değişmez.
Üçüncü bir durum daha var.
İktidar da muhalefet de topluma ümit vermemektedir.
Bu durumda futbol maçındaki gibi bir iktidar bir muhalefet seçim golü atarlar.
İktidar her seçimde değişir ama ülke için gerekli olan reformlar yapılmaz, krizleri aşmaya yardımcı olacak köklü kararlar bir türlü alınamaz.
Demokrasi krizlerin aşıldığı ve sorunların çözümlendiği bir siyasetin değil, bir kısır döngünün aracı haline dönüşür.
Almanya seçimleri
Büyük bir ekonomik krizin yaşanıldığı Almanya'da Sosyal Demokrat muhalefet partisi (SPD), her şeye rağmen bu krizi aşacağı konusunda kararlı görünen Hıristiyan Demokratlar (CDU) karşısında yakın tarihin en büyük yenilgisini aldı.
Ama bu Alman seçmeninin ne iktidara olan güveninin tırmandığını ne de muhalefete olan ihtiyacının buharlaştığını gösteriyor.
Star'da Yağmur Atsız bu durumu şöyle özetlemişti:
- Seçim sonuçlarına göre Parlamento'da (Bundestag) temsîl edilen beş partiden en büyüğü olan Hıristiyan Demokratlar (CDU) ve onların Bavyera kolu olup bağımsız bir parti hüviyeti taşıyan Hıristiyan Sosyaller (CSU), kısaca "Birlik Partileri" (muhâfazakârlar) 60 yıllık Federal Almanya târihinde ikinci en kötü seçim neticesini elde ettiler. Tam rekor değilse de ramak kalmacasına... Ama asıl rekorlar şimdi geliyor: İkinci büyük parti olan Sosyal Demokratlar (SPD) târihlerinin en kötü sonucunu elde etme "başarısı" nı (!) gösterirken daha ufak öbür üç parti; Hür Demokratlar (FDP), Sosyalistler (Linke) ve Yeşiller (Grüne) târihlerinin en iyi neticelerine ulaştılar.
İkisi de zayıfladı
Görüldüğü gibi İktidardaki parti seçimi kazanmış ama kendi seçmeninin bir bölümünü de kaybetmiştir.
Bu durumun somut anlatımı da şöyledir:
- 1990'da Hıristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar artı/ eksi 16'şar milyon oy alırken bu sayı 2009'da Hıristiyan Demokratlar için 12 milyona, Sosyal Demokratlar içinse 10 milyona düşmüş oluyordu ki, bu da bir rekordur.
Yunanistan'da da 4 Ekim'de genel seçimler var.
Yunanistan'daki siyasi tablo ise "Al iktidarı vur muhalefete" kısır döngüsünü yansıtmakta.
Yorumlarına her zaman güvendiğimiz Herkül Millas Zaman'da bu tabloyu şöyle irdelemişti:
- Köklü bir şeylerin yapılması gerektiğine inananlar çoğunlukta. Mızrak çuvala sığmaz oldu. Ancak seçmen umutsuz: Popülist siyasetin çıkar sağlayan yanından feragat etmek istemeyen siyasinin, sevimsiz görünme riskini alacağına inanmıyor. Bir yanda yapmamış olduklarını yapacağını söyleyen bir Karamanlis, öte yanda yapması gerekenleri yapmayacağını söyleyen Papandreu var. Halkın umudu da ona göre: Ya birinin, yıllarca seyirci kalmış olduğu alanda birden dinamik reformcu olması gerekli veya ötekinin, yapmayacağım dediklerini yapacak birine dönüşmesi.
Eski hamam eski tas
- Son on yıllarda Yunanistan'da tüketilen kolay 'para' rehavet diyebileceğimiz bir zarar da getirmiştir. Önümüzdeki seçimde sandıktan bu kötü alışkanlığı tersine çevirebilecek bir hükümetin çıkacağı çok şüphelidir. Belli bir yaşam düzeyine alışmış bir toplumun, kesin bir biçimde zorlanmadıkça (AB demek istiyorum!), olgunluk gösterip gönüllü olarak fedakârlıklara katlanacağını beklemek gerçekçi bir beklenti değildir. Siyasisi ve sivili bir arada, borcu gelecek kuşaklara aktarmak isteyeceklerdir.
Biz Türkiye'de dış ülkelerdeki seçim sonuçlarını, bu ülkelerin Türkiye ile ilişkilerine nasıl yansıyacağı açısından değerlendiririz.
Oysa bu seçim sonuçlarını, Türkiye'nin gelecek seçiminin sonucu ile karşılaştıracak tahliller yapmak daha yararlı olacaktır.
Biz de hem ekonomik kriz, hem de "Muhalefet yokluğu krizi" ile seçimlere gitmeyecek miyiz?