İngiliz albayına sormuşlar:
-Fransızca biliyor musunuz?
-Fransızca bilmiyorum ama aksanım çok iyidir, diye cevap vermiş albay...
Bizim bazı siyasilerimizin demokrasi hakkındaki bilgileri de bu albayın Fransızcaya dönük bilgisi gibi.
Öfkeyi, kini, nefreti ve kamplaşmayı demokratik bir aksanla seslendirmekteler.
Herhangi bir konuda çözüm ya "İhanet" ya da "Dış düşmanların oyunu" olarak nitelendiriliyor.
Geleneksel ittifaklarınızın ortakları devletinizin ve bütünlüğünüzün tehditleri olarak sunuluyor.
Ancak marjinal akımların seslendirebileceği söylemler, kendilerini kitle partileri olarak sunan kuruluşların sloganları oluveriyor.
Bunları izledikten sonra düşündüm.
Beethoven'in, Hegel'in, Bach'ın, Marks'ın ve sayısız buluşun, uygarlık ürününün sahibi bir ulus Almanlar.
Hitler örneği
Geçenlerde bir Alman yapımı bir Hitler belgeseli seyrettim.
Hitler kitlelerle kurduğu diyalogu Alman halkının büyüklüğünü ve üstünlüğünü vurgulamaya dayamış... Bu büyük halkın onurunun yaralanmasının sorumluları olarak da iç ve dış düşmanları gösteriyor.
Her meydan toplantısında elini kolunu sallayarak, bağırıp çağırarak, liberalleri, sosyalistleri, komünistleri ve kısacası kendisi gibi düşünmeyen her kesimi ihanetle suçluyor.
Bütün bu söylemlerini de "Devlet"i iç ve dış düşmanlardan korumak gerekçesine dayıyor.
"Birlik" kavramını şöyle sloganlaştırmış:
-Tek halk, tek devlet, tek Führer...
"Üstün ırk"ı oluşturan Almanların devleti, kimseyle barışık olmak niyetinde değil.
Beethoven'in, Hegel'in, Bach'ın, Marks'ın ve sayısız buluşun, uygarlık ürününün sahibi bir ulus olan Almanlara bile Hitler'in söylemleri cazip geldiğine göre, biz Türklere de Hitler özentilerinin söylemleri cazip gelebilir mi acaba?
Sosyal Demokrasi'yi Nasyonal Sosyalist sloganlarla sürdürmeye çalışanların hesapları acaba Almanların, İtalyanların, İspanyolların yaşadıkları serüvenlerden mi esinlenmekte?
İktidar sorumluluğu
Yaşını başını almış, kendi alanlarında üst görevlerde bulunmuş, eğitimli ve birikimli adamların, çocukça senaryolarda rol alıp darbeciliğe heveslendiklerini görünce "Bu coğrafyada her şey mümkündür" diye düşünmemek adeta imkânsız.
Neticede birileri demokrasinin sağladığı özgür ortamda Nasyonal Sosyalizmi de Sosyal Demokrasi olarak da sunmuyorlar mı?
Veya "Milliyetçilik" açık ve seçik bir "Irkçılık"a dönüştürülmüyor mu?
Bir düşünün...
Türkiye'nin herhangi bir başbakanı "Kürt sorunu"na bugünkü muhalefetin liderlerinin söylemleri ile yaklaşsaydı, ne gibi felaketler yaşanabilirdi?
Şimdiki muhalefetin sözcülerinin ölçüsü kaçmış öfke ve tepkileri acaba bunların "Nasıl olsa hiçbir zaman iktidar olmayacağız" doğrultusundaki hesaplarından mı kaynaklanıyor?
Bereket partilerden biri iktidar olabilecek kadar güçlü.
Taç giyen baş her zamanki gibi akıllı olmak zorundadır.