Türkiye'de askerlerin siyaset dışında kalmasını savunanlar temel gerekçe olarak "Çünkü AB askeri demokrasi modelini kabul etmiyor" savını sık sık seslendirirler.
Bugünlerde çok sık tekrarlanan bir başka gerekçe ise "Dış konjonktür veya Obama Amerikası Türkiye'de sivil demokrasiden yana" şeklinde.
Nedense çok az kişi "Türk halkı sivil ve çoğulcu demokrasiye layık bir topluluktur" diyebiliyor.
Hem dış konjonktürü hem de iç dinamikleri aynı sentez içinde değerlendirmeye giriştiğiniz takdirde ise, şöyle bir formülasyon ortaya çıkabilir:
- Biz elbet demokrasiye layık bir halkız. Ancak Türkiye ne İngiltere ne de İsveç... Türkiye'nin coğrafi ve siyasi özel koşulları var. Bu nedenle bizim demokrasimizin içinde askerlerin özel bir konuma sahip olması çok doğaldır.
Bu "Türkiye'nin coğrafi ve siyasi özel koşulları" meselesi de tabii ki tartışılır.
Türkiye'den çok farklı coğrafi ve siyasi koşullara sahip Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde de askerler özel konuma sahipseler ve gerekli gördükleri zaman askeri darbeler yapabiliyorlarsa, bu durumda acaba bunlara benzemek yerine İngiltere' ye ya da İsveç'e benzemeye çalışmak daha doğru olmaz mıydı?
Özel koşullar
Aslında her şey ve her konu "Özel koşullar" gerekçesine dayalı olarak çarpıtılabilir. Bu gerekçe ile sadece demokrasi değil hukukun üstünlüğü ilkesi de, temel insan hakları ve özgürlükler de askıya alınabilir.
Bunun için siyasi örnekler vermek yerine 1950'lerde Paris'e kamu göreviyle gönderilen bir Türk bürokratının öyküsünü anlatacağım.
Yola çıkmak üzere olan bürokrata Fransa'yı bilen arkadaşları "Yanına mutlaka bir halı al... Parasız kalırsan iyi fiyata hemen satabilirsin bunu Fransa'da" diye öğüt verirler.
Bürokrat Ankara vapuru ile Marsilya'ya gider. Buradan trenle Paris'e geçecektir. Marsilya gümrüğündeki memur eşyalar arasındaki halıyı görünce "Bu halıyı neden Fransa'ya getirdiniz" diye sorar. Bizim bürokrat da "Bu halı değil, üzerinde namaz kılınan bir seccadedir" diye cevaplar soruyu.
Fransız gümrükçü bu cevabı kabul etmez,
- Fransa'da sayısız Kuzey Afrikalı Müslüman var... Biz namazın nasıl kılındığını biliriz... Namaz kılmak için bu kadar büyük halı gerekmez, diye itiraz eder
Biz farklıyız
Türk bürokrat kendince şöyle bir gerekçe üretir halının büyüklüğünü izah etmek için:
- Biz Türkiye'de diğer ülke Müslümanlarından farklı biçimde namaz kılarız!
Fransız gümrükçüyü bu cevap tatmin etmez, "Madem farklı kılıyorsunuz namazı, gösterin bana" der.
Halıyı yere sererler. Bizim bürokrat geriye gider ve sonra koşarak halıya yaklaşıp iki tane takla atarak halıyı boydan boya geçer.
Kalkar ayağa,
- İşte biz böyle kılarız namazı, der.
Bu öyküyü hatırlayınca Başbakan'la Genelkurmay Başkanı'nın eşit siyasi statüye sahip olduklarının var sayıldığı ve Hükümet ile Silahlı Kuvvetler'in çeşitli siyasi ve hukuki içerikli konularda pazarlık edip uzlaşmalarının "Rejim"in gerçekleri arasında kabul edildiği bir "Demokrasi"yi sorgulayan AB sözcülerine verilecek cevabı herhalde bulmuşsunuzdur:
-İşte biz böyle kılarız demokrasinin namazını...
İslam'ı bilen Avrupalılar "Ama bu kıldığınız demokrasinin cenaze namazı" dedikleri takdirde verilecek cevabı henüz bulamadık.