Aynı bedenin farklı bölümlerini oluşturan uzuvların (veya kurumların) birbirleriyle kavga etmeleri gibi sevişmeleri de yadırganır.
Bir Esop hikâyesi vardır bu durumları alaya alan.
Bahar gelince solucan başını topraktan çıkartır ve güneşe karşı gerinerek salınır.
Arkasına bakınca bir başka solucanın kendisi gibi salındığını görür.
Hoşlanır bu solucandan, gülümser ve "Ne kadar hoşsunuz, sizinle arkadaş olabilir miyiz" der.
Arkadaki solucan "Aptallaşma, ben senin kuyruğunum" diyerek tersler onu.
Önce Esop'un sonra da La Fontaine'in hayvanlarla insan davranışları arasındaki benzerlikleri öyküleştirmeleri ertesinde Orwell'in yazdığı "Hayvanlar Çiftliği" bu çizgiyi zirvesine çıkartmıştı.
Şimdi dünya mizahı bu alanda yoğun çeşitlemelere sahne olmakta.
Bu örneklerden birinde anlatıldığına göre ormanda kral seçimi yapılır ve en sıkı kulisi yapan eşek "Ormanlar kralı" seçilir.
Eşek ertesi sabah uyandığında kral olduğuna inanamaz ve "Herhalde rüya gördüm" diye düşünerek ormanda yürüyüşe çıkar.
Onu gören bütün hayvanlar yerlere kadar eğilip, "Kral hazretleri, günaydın" demeye başlarlar. Eşek böylece kral olduğuna inanır. Yürümeye devam ederken bir ağacın gölgesinde uyuyan aslanı görür. Yanına gidip anırır. Aslan gözünü açar, eşeği görünce bir pençe atıp öldürür onu.
Kıssadan Hisse: Meğer aslanın seçim yapıldığından haberi yokmuş.
Simge hayvanlar
Bu hayvanların siyasetin simgeleri olduklarını da biliriz.
Örneğin ABD'nin Demokratlarını eşek, Cumhuriyetçilerini fil, ABD'nin kendisini ise kartal simgeler.
Bizim atalarımızın kurduğu Selçuklu devletinin simgesi de çift başlı kartal değil miydi?
Nabi Yağcı Taraf'taki yazısında bu iki kartal başından birinin "Güç"ü ötekinin "Adalet"i temsil ettiği inancına değinerek konuyu güncele şöyle taşımıştı:
- Ortada demokrasiyi, siyasi rejimi, biz sivilleri ilgilendiren bir siyasi rejim sorunu var ve bu sorun hem askerî hem de sivil yargının konusu haline gelmiş durumda... İkili iktidarın simgesi olan artık tüyleri dökülmüş çift başlı kartal... Vesayet rejiminin dayandığı ikili devlet iktidarı bu kadar kendini arı-duru ifade edebilirdi ancak. Bu açıklık çözümü de kolaylaştıracak. Bu çift başlılık artık gidemez çünkü.
Görüldüğü gibi hayvanlarla insanlar ve hatta devletler arasındaki bağlantılar üzerinde sayısız çeşitleme yapılabilir.
Galiba bütün mesele her hayvanın her insan ve her kurum gibi kendi konumunu belirlemesine kilitleniyor.
Kuzu ve postu
Bunu yapamayan bir zebra, rastladığı hayvanlara "Sen ne işe yararsın" diye soruyormuş.
Tavuk "Yumurta veririm", inek "süt veririm", koyun "yün veririm", köpek "evi beklerim" diye cevap vermişler.
Derken zebranın karşısına bir boğa çıkmış. Zebra ona da "Sen ne işe yararsın" diye sorunca boğa gülmüş, "Pijamanı çıkar, ne işe yaradığımı göstereyim" demiş.
Bütün bu hikâyelerden çıkartılacak derslere gelince.
Muhafazakâr Churchill, rakibi sosyalist Atlee için "Kuzu postuna bürünmüş bir kuzudur" derdi.
Yerel iktidar kavgalarında yer alan siviller de askerler de, güçlerini global gerçeklere bakarak ölçmeliler ve dış konjonktürü hep hesaba almalılar.
Saddam'ın ordusu "sözde" dünyanın en büyük askeri güçlerinden biriydi. Sovyet Kızıl Ordusu ise, gerçekten dünyanın ikinci askeri gücüydü.
"Değişim" karşısında bu iki güç de ülkelerinin bütünlüğünü koruyamadılar!
Türkiye de dış konjonktüre çok sıkı bağımlıdır. Bu konjonktür ise barışı, uzlaşmayı, sivilliği ve demokrasiyi vurgulamakta.
Bir karikatürde görmüştüm.
Sabahın köründe öterek kendisini uyandıran horoza, uyandırılan tavuk "Bütün kocalar gibi öperek uyandıramaz mısın" diyordu.
Şimdi bütün gelişmiş ülkelerde sivil ve çoğulcu demokrasi içinde uyanıyor insanlar.