Sabah'ın kurucusu ve Etibank'ın eski sahibi Dinç Bilgin'in televizyonda "28 Şubat medyası" üzerinde yaptığı ve yoğun özeleştiri içerikli açıklamalar, gerek post modern darbenin, gerekse medyanın bir psikolojik savaş havası içinde nasıl güdülebileceği olgusunun geniş biçimde tartışılmasına yol açtı.
Anlatılanlar ve yazılanlar çok büyük ölçüde doğruydu. Ancak şimdi önemli olan, bu anlatılanlardan ve yazılanlardan ders alabilmektir.
Yani eğer aynı kaynaktan aynı hedefi nişanlayan haberler yağmur gibi akmaya başlarsa, belirli isimler bir kampanyadaki gibi yıpratma kampanyalarına hedef kılınmak istenirse, seçilmiş konu mankenleri bir psikolojik operasyonu haklı göstermek amacı ile sahneye sürülürse, medyayı yönetenler ve medya çalışanları, 28 Şubat'takinden daha bilinçli ve daha dürüst olmalıdır.
Neticede yapılan her hata, sonunda bumerang gibi yapanları vuruyor. Hatayı yapan topyekûn medya ise, ülkenin istikrarı, gelişmesi ve gazetecilik mesleği de yaralanıyor.
Nitekim 28 Şubat süreci, Türkiye'de siyasetin temel direği olan "Merkez" i yaraladı.
Önce CHP, sonra da ANAP ve DYP TBMM'ye giremedi. Medya ise etkisini yitirdi. AK Parti, o medyanın da antitezi olarak tek başına iktidara geldi.
Özetle son tartışmalardan alınan derslerle artık provokasyonlara alet olmamayı bilen, güdülmeyi kabullenmeyen, özgür, özerk ve bağımsız bir medya çıkmalıdır.