Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Denize düşen neye sarılmalıdır?

Çok bilinen atasözü "Denize düşen yılana sarılır" şeklindedir. Buna üretilen fıkrada ise, tanıdıkları Temel'i elinde bir yılanla sahilde yürürken görünce "Neden yılan taşıyorsun" diye sorar.
- Denize düşersem diye, cevabını verir Temel...
Aslında insan yaşamında da siyasette de, herkes denize düştüğü takdirde neye sarılacağını arada bir düşünür. Özellikle Ortadoğu coğrafyasında iktidardan düşmek "Demokratik değişim" den ziyade, bir "Ölüm kalım meselesi" gibidir.
Bu coğrafyada siyasi başarının ölçütü ne icraattır, ne de hizmet... Halkın geleceği için ağzınızla kuş tutsanız, bir süre sonra icraatınızdan yarar gören kesimler de "Yazık oldu kuşa" diye söylenmeye başlar.
Ortadoğu coğrafyasında başarı ölçüsü, sağ salim ve onurunu koruyarak yaşama devam edebilmektir. İktidarı kaybeden politikacı, burada iflas etmiş tüccar gibi algılanır.
İflas etmiş işadamlarının başlarına neler gelebileceğini ve bir anda sade servetlerinin değil, itibarlarının ve çevrelerinin de sıfırlanabileceğini, önce Halil Bezmen'in anılarında (Neden Halil Bezmen/ Literatür Yayınları), önceki gece de Dinç Bilgin'in televizyondaki anlatımında (Nazlı Ilıcak'ın Sözün Özü programı, Kanal 7) yeniden hatırlamadık mı?
Tahsin Yücel'in yeni romanı "Gökdelen"de bundan 50 yıl sonrasında iktidar olan bir politikacı, iktidardan düştükten sonra kendisi hakkında açılacak davalar için önlem olarak, "Yargıyı özelleştirmek" projesini tezgaha koyuyor ve bunun için bir işadamıyla pazarlığa oturuyordu.
Bu fanteziyi, gerçeğin abartılarak hayal dünyasına aktarılması şeklinde algılamak, bu coğrafyanın özelliklerini görmezden gelmek demektir. Usta romancı Yücel'in "Gökdelen"i, değişmez bir gerçeğin kara mizahla yansıtılmasından başka ne olabilir ki?

NEREDEN NEREYE
Ayrıca bu coğrafyada denize düşmek için, ille de politikacı veya işadamı olmak da gerekmiyor. Kurtuluş Savaşı'nın ünlü komutanlarından Orgeneral Ali Fuat Cebesoy'un (1882-1968) "Siyasi Hatıralar"ını okuyun mesela. Kendisini gece karanlığında, iki sivil polisle bir otomobilde, "Meçhul bir istikamet"e giderken bulur. Şöyle anlatır durumunu:
- Polis müdürü Ekrem Bey' in beni asılsız ifşaatlara zorlamak için sorduğu garip suallere çok müteessir olmuştum. (a.g.e. Cilt 2, sayfa 196, Vatan Yay., 1960).
Bir de bugüne bakıp, adalet açısından generallerin şimdiki konumunu hatırlayalım. Fatih Altaylı bu değişimi şöyle yakalamıştı dünkü yazısında: - Önceki akşam TV'de Dinç Bilgin benim yıllarca kendisine yönelik eleştirilerimdeki haklılığı anlatır gibiydi. Bu arada merak ettiğim bir sorunun yanıtını da Bilgin'den aldım. Batmasından sonra, Etibank yönetim kurulu üyelerinden sadece Bilgin ve oğlunun üzerine gidilirken, tüm kararlarda imzası olan, batışta birinci dereceden sorumlu bazı isimler "her nasılsa" paçayı kurtarmış ve dava dosyasına girmekten sıyrılmıştı.

HUKUK REZALETİ
- Ortada büyük bir hukuk rezaleti vardı. Aynı derecede sorumlu olanların bazıları yargılanıyor, bazıları adaletten kaçmayı başarıyordu. Bilgin bunun nedenini şöyle açıkladı: "Vural Bayazıt sayesinde kurtuldular." O zaman anladım güçlü asker veya sivil bürokratların neden şirket yönetimlerine alındığını. Onlar tehlike anında "can simidi" olarak işe yarıyor, güçlerini kullanarak çevredekilerden bazılarını da kurtarıyordu.
Görüldüğü gibi denize düşme ihtimaline karşı bazılarının can simidi, bazılarının yılan taşıması, bu coğrafyanın gerçekleri arasında.
Defalarca denize düşmesine rağmen hâlâ bazılarının can simidi olarak gördüğü Süleyman Demirel'in, Yavuz Donat aracılığıyla şimdiki iktidarın sahiplerine Hz. Ali'den aktardığı öğüdün, herkes için en güvenli can simidi olduğunu da bu vesileyle vurgulamalıyım:
- Her söylediğine evet diye baş sallayanları değil, sana yanlışlarını söyleyenleri dinle.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA