Ezberlerin bozulduğu, sloganların gülünç hale geldiği, klişelerin anlamsızlaştığı bir zaman dilimindeyiz. Ama nedense bazı söylemlerin gözden geçirilip, yenilenmeleri gerektiği adeta görmezden geliniyor. Bunların başında da "Stratejik ittifak" kavramı var.
Türkiye ile ABD arasındaki görüş veya menfaat farklılıklarından kaynaklanan sürtüşmeler ya da gerginlikler gündeme geldiği zaman, Ankara'daki sözcüler genellikle "Biz ABD ile stratejik ortağız" diyerek, aradaki problemleri önemsememeye çalışıyorlar. Bu söylemin zaman zaman Başbakan Erdoğan tarafından da seslendirildiğini duymaktayız.
Bu anlayışa göre sanki stratejik ortak veya müttefik olmak, bir ailenin üyesi olmak gibi bir şey. Kardeşler aralarında kavga etseler de neticede kardeş değiller midir?
Oysa özellikle dış politikada bir aile içindekine benzer ilişkiler pek yok gibidir. Gerçi ABD ile İngiltere arasında akrabalığa benzer bir bağ olduğu söylenir ama, mesela İngiltere ve Fransa, İsrail ile ortak harekat yapıp, 1956'da, yani "Soğuk Savaş" ın tam ortasında Süveyş'e el koymaya kalktığı zaman, buna ilk "Hayır" diyen ABD olmuştur.
Türk-Amerikan stratejik ortaklığı da "Soğuk Savaş"ın bir yan ürünüdür. İki ülke ortak Sovyet tehlikesine karşı, askeri, ekonomik ve ideolojik bir stratejik ittifakta birleşmişlerdir. Kıbrıs ve dolayısıyla Türk-Yunan gerginliği benzeri özel sorunlar gündeme gelmediği sürece, iki müttefik birbirlerini pek eleştirmemişlerdir. Sovyet tehdidi, iki ülkenin birbirlerinin yanlışlarını "Mahallenin ayıbı" gibi görmelerine neden olmuştur. Ama Yunanistan da ABD'nin stratejik ortağı olduğu için, TürkYunan çatışmasına dayanabilecek her gelişmeye "Mahallede kavga olmasın" mantığıyla Washington müdahale etmiştir.
Bugün, Soğuk Savaş ortamı da, Türk-Amerikan ilişkilerini bir kader ortaklığına dönüştüren Sovyet tehdidi de yok artık gündemde.
"Demokrasiye bağlılık" benzeri hedeflerin iki ülkeyi stratejik müttefik konumunda tutmasının imkansızlığını, Hamas'ı iktidar yapan Filistin demokrasisinin Ankara'da farklı, Washington'da farklı yorumlanması ile çok açık gördük.
"Nasıl olsa stratejik ortak değil miyiz" şeklinde her anlaşmazlığı hafife almayı amaçlayan açıklamaların, ABD'nin Irak'ta izlediği stratejiyle ve özellikle Kürt bölgesine dönük politikayla, anlamsız kaldığını da görmekteyiz.
Özetle Türk-Amerikan ittifakının tartışılıp, yeni boyutlar ve koşullar içinde değerlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması gereken bir noktada bulunmaktayız. Çünkü Ankara'nın Washington'a, Washington'un da Ankara'ya karşı belirli olaylarda seslendirdikleri hoşnutsuzlukların, "Nasıl olsa biz stratejik ortağız" söylemiyle hafife alınması, yakın gelecekte bu hoşnutsuzlukların birikip birer kriz konusu haline gelmelerine neden olabilir.
Örneğin ileride İran meselesi bir sıcak gerginlik noktasına gelirse, mesela Ankara'dan duyulacak "Ama İsrail'in de nükleer silahı var" benzeri bir cümle, ittifakı, bir düşmanlığa bile dönüştürebilir.
Bilmeliyiz ki biz ABD'nin öneminin ne kadar farkındaysak, ABD de Türkiye'nin öneminin o kadar farkında. Ancak ABD "Tek süper güç" olmanın hem sarhoşluğunu, hem de tahammülsüzlüğünü yaşamakta şu dönemde. Üstelik bu süper gücün, Irak'ta bir bataklığa gömülmüş görüntüsü var gündemde.
Bir Çinli politikacının Batılılara, "Siz bize 1 santim saygı gösterin, biz size 1 metre saygı gösteririz" dediğini okumuştum bir kitapta. Eğer Türk-Amerikan dostluk ve işbirliği, artık hayal olan "Stratejik ortaklık" içeriğinden arındırılıp, gerçekçi bir yeni zemine oturtulmazsa, karşılıklı ilişkilerde saygı ve özen kavramlarının yarım santiminin bile bulunamayacağı dönemler gelebilir.