Arkadaşımız Mahmut Övür, dört yıldır iktidarda bulunan AK Parti içinde oluşması muhtemel muhalefetin varlığını araştırmış. "Dipten gelen demokrasi dalgası"nın sonucu olarak İstanbul ilçe kongrelerinde artık rakip adayların listeleri çarpışıyormuş. Mahmut Övür gözlemine kanıtlar da vermiş:
Şile İlçe Kongresi'nde parti tabanı ikinci listeyi çıkarmış. Adalar'da muhalif aday seçimi tek oy farkıyla kazanmış. Zeytinburnu ilçesinde ise kazanan merkezci aday 318 delegeden 131'nin oyunu alarak seçilebilmiş.
İstanbul AK Parti örgütündeki bu tablonun tüm Türkiye sathında da benzerleri mutlaka sergilenmektedir. Siyasette bir kişinin yükselmesi için, diğerlerinin yükselmemesi gerekir. Partiler arasında da parti içinde de rekabet, o parti iktidarda yahut muhalefette olsa da sert geçer. Bunun yansımalarını, CHP kongre ve kurultaylarında görmedik mi?
AK Parti'nin farklı konumuna gelince, demokrasilerde pek fazla rastlanmayan özel bir durumun bu "İktidar" için söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.
AK Parti, hâlâ "İktidardaki ana muhalefet partisi" konumunu sürdürmektedir.
Bu konumu, kurulu düzene sahip çıkan, globalleşme ve değişim karşısında statükonun savunucusu olan "Sanal iktidardaki ana muhalefet partisi" CHP, izlediği tutumla pekiştirmektedir.
Ayrıca başta Danıştay olmak üzere yargı, Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, YÖK ve benzer olgular, AK Parti iktidarına "Düzen dışı muhalefet" muamelesi yaparak, bu konumu kamuoyu ve seçmen katında güçlendirmektedirler.
Başka bir deyişle şu anda AK Parti, "Devletçi Refleks"leri güçlü "Cumhuriyet Muhafızları" tarafından etkisiz kılınmaya çalışılan ve aslında "Rejimin tehdidi" bir siyasal eylem olan bir örgütlenmedir. Bunlara göre AK Parti iktidarının aldığı her karar ve attığı her adım, ülkeyi şeriat düzenine götürmek için yapılan takiyyecilikten başka bir şey değildir.
Avrupa Birliği üyelik hedefi de, ABD ile ilişkilerdeki düzgünlük de, Kürt Realitesi'nin kabulü de, özelleştirmeler de, enflasyonun ve faizlerin düşürülmesi de, yabancı sermayenin davet edilmesi de, AK Parti'nin karanlık emellerinin birer yansımasıdır.
Muhalefetteki ve devlet katındaki iktidar mensuplarına göre, AK Parti'nin aldığı seçmen oylarının da önemi yoktur. Bunlar "Seçim barajı"nı sanki AK Parti getirmiş gibi, "Bu sistemle temsil mümkün değildir" tezini işlemektedirler. İşin en garibi, hiç seçim kazanamamış Mesut Yılmaz'ı başbakan atayan 28 Şubat'ın Cumhurbaşkanı Demirel de, şimdi "Demokraside temsilin önemi" üzerine çeşitlemeler yapmaktadır.
Neticede muhalefette olmak, demokrasilerde partilerin işini kolaylaştırır. AK Parti ise, siyasi hesabı zayıf karşıtları tarafından "İktidardaki muhalefet" konumunda sunulduğu için, işi daha da kolaylaşıyor.