Geçen hafta iktidarla TÜSİAD arasında patlak veren ve Başbakan Erdoğan'ın eline aldığı Anayasa'yı sallayarak başlattığı gerginlik, geçmişi hatırlayan herkesi ürkütmüştü.
Hatırlanacağı gibi 2001 Şubat'ında Çankaya'da Cumhurbaşkanı Sezer'in Anayasa'yı Başbakan Ecevit'e atması ile patlak veren ve Ecevit'in "Bu bir devlet krizidir" açıklaması ile patlayan ekonomik bunalım, ülkenin ve toplumun topyekun yoksullaşmasına neden olmamış mıydı?
Bu defa da benzer durumlar doğabilirdi.
Ama olmadı işte. Tersine, gerginliğin ertesi günü, Borsa'da hisse senetlerinin değerleri arttı. Borsa'da işlem gören hisse senetleri ortalama yüzde 1.48 değer kazandı. Doların ve Euronun değerleri değişmedi. Tahvil ve Bono Piyasası RepoTers Repo Pazarı'nda üç günlük işlemlerde faiz ortalama yüzde 13.55'den gerçekleşti.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Demek 2005'in Türkiye'si, 2001'in Türkiye'sinden çok farklı bir yerde. Ekonominin de, siyasetin de o hastalıklı kırılganlığı geride kalmış.
Bu sade AK Parti iktidarının değil tüm Türkiye'nin başarısıdır.
Dış ticaret hacmi 200 milyar dolara yaklaşan, sürdürülebilir büyüme hızı artık sağlıklı rakamlarla öngörülen, yerli ve yabancı sermayenin yatırım için düğmeye bastığı bir ülkedir Türkiye.
Burada son yaşanılana benzer gerginlikler olacaktır. Ama bunlar ülkenin nefesini kesmeyecektir.
Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin sağlığından sade siyasi partiler ve özellikle iktidarlar sorumlu değildir.
Sivil toplumun bütün öğeleri ve devletin bütün kurumları birlikte, karşılıklı etkilenim içinde ve katılım yoluyla demokratik rejimi sağlıklı biçimde yaşatırlar. Ancak seçimlere sadece siyasi partiler (Ve bağımsız adaylar) girer, seçilir ve iktidar ya da muhalefet olurlar.
Son iktidar-TÜSİAD gerginliğinde olayı yorumlarken bu gerçeği gözden kaçırmamalıyız. Yani TÜSİAD sözcüleri demokratik katılımın gereği olarak, sivil toplum sözcüleri konumunda belirli siyasi konulardaki görüşlerini açıklamışlardır. Bu sağlıklı ve doğal bir davranıştır.
Ancak bazılarının bu duruma bakıp, TÜSİAD'ı AK Parti'nin ve mesela Mustafa Koç'u da Tayyip Erdoğan'ın rakibi gibi görmeleri hatadır. Bu ülkede seçimler yapıldığı zaman, ancak siyasete girip aday olanlar, seçileceklerdir.
Bu açıdan olayı iki rakip tarafın çekişmesi gibi sunanlar ve görenler, hata yapmaktadırlar.
Dileğimiz tabii ki son olaydaki benzeri gerginliklerin yaşanmamasıdır. Ama bunlar yaşanabilir de. Neticede Türkiye AB sürecinde çok radikal bir "Geçiş Dönemi" yaşıyor. Bu, zaman zaman siyasetçilerin de, diğer toplum kesimlerinin de sinirlerini gerebilir.
Diyeceğimiz o ki, herkes ve özellikle siyasi iktidar elde edilen başarının kıymetini bilmeli. Gereksiz gerginliklerle asıl gündem dağıtılmamalı. Siyasete öfke değil, akıl, mantık ve hesaplılık egemen olmalı.