Urfa'yı ziyaret edenler, Halilür Rahman Gölü'nü ve bu göldeki kutsal balıkları mutlaka görmüşlerdir. Bilmeyenlere ve görmeyenlere Harran Üniversitesi internet sitesinden alarak hatırlatayım: İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim'in düştüğü yer "Halil-ür Rahman Gölü" dür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de "Aynzeliha Gölü" oluşmuştur.
Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır.
Yıllar önce yaptığımız bir Güneydoğu gezisinde, aralarında Urfalı meslektaşım Bekir Coşkun'un da bulunduğu bir gazeteci topluluğu ile Urfa'yı ve Halilür Rahman'ı da ziyaret etmiştik. O koca koca tatlısu kefallerini halk besliyor ve kimse bunları tutup yemeye kalkmıyordu.
Bekir Coşkun bir öykü anlatmıştı bunlara ilişkin. İkinci Dünya Savaşı'nın bütün şiddetiyle Avrupa'yı kavurduğu 1940'ların başında Urfa'ya bir Alman gelmiş. Bu Alman ressam olduğunu söylemiş. Her gün tuvalini kutsal balıkların bulunduğu gölün kıyısında kurar ve balıkların resmini yaparmış.
Günlerce gece gündüz kutsal balıkların karşısından ayrılmamış. Sonunda Urfalılar kuşkulanmışlar ve hemen komplo teorileri üretmeye başlamışlar.
Bu komplo teorilerinden en fazla rağbet göreni ise, bu Alman ressamın Hitler'in casusu olduğu doğrultusundakiymiş. Buna göre Alman, resmini yaptığı balıkların vücut şekillerinden planlar çıkarıp, bunları Alman denizaltılarının geliştirilmesinde kullanacakmış.
Bu "Hitler' in casusu" iddiası rağbet bulup, yaygın biçimde ağızdan ağza aktarılmaya başlayınca, Alman ressamı gizlice gözlemeye başlamışlar. Gece el ayak çekilince Alman etrafa bakmış, çevrede kimseyi görmeyince çantasından bir olta çıkarmış. Balık tutup, bir mangal yakmış. Kutsal balıkları pişirip yemeye başlamış.
Bu şekilde Alman'ın Hitler'in casusu olmadığı ve kutsal dinlemeyen bir balık oburu olduğu anlaşılmış.
Bekir Coşkun'un anlattığı hikaye, yanlış hatırlamıyorsam karikatürist-ressam Haslet Soyöz'ün de aralarında bulunduğu bu hikayeyi dinleyen bizleri çok güldürmüştü. Sonra Haslet Soyöz İstanbul'un vapurlarının resimlerini yapmaya başladığında "Acaba lüferlere mi yoksa istavritlere mi bakarak esinlendi" diye düşünüp gülmüşümdür.
Ama neticede bir gerçek var ortada. Komplo teorileri, genellikle gerçeklerden daha cazip oluyor. Dikkatli biçimde gözlemlendiği takdirde görülebilecek gerçekler, asla hayal edilen gerçek ötesi varsayımlar kadar çekici değil. Demokrasi denemelerimizde de kaç kez bu komplo teorilerine kapılarak, kalkınma süreçlerini, istikrarı, anayasaları kurban etmedik mi? Bereket şimdi Türkiye eskisinden daha şeffaf ve toplumun her kesimi eskisinden daha bilinçli. Sonuçta Halil-ür Rahman'ın kutsal balıkları da güven altında.