İyi bir tüketici ve sorumlu bir ev erkeği olarak, hafta sonu önce Küçükbakkalköy'de Metro Grossmarket'e gidip aylık alış verişi yaptım. Sonra da Ümraniye'deki İKEA'yı gezip, "Acaba eve yararlı olacak bir eşya bulabilir miyim" arayışını gerçekleştirdim.
Kentli yaşamın ve tüketim toplumunun post modern tapınakları bu süper mağazalar.
Bir hiper marketi ilk kez Amerika'da gördüğümde çok şaşırmıştım. Neticede, eve gelen paketlerdeki sicimleri radyonun altındaki komodinin çekmecesine stoklayıp, "Bir gün lazım olur" diyen, "Saklayım Toplumu" üyesiydim o zaman. Henüz "Tüketim Toplumu"na terfi etmemiştik. Uçaklardaki plastik bardakları az mı eve taşımıştık yani? O Amerikan marketindeki her çeşit ürünü yığılı halde görünce bir çeşit şok geçirmiştim. O zaman köpeğim yoktu ama bir paket köpek maması almıştım. Türkiye'de kullanmam mümkün olmayan bir üç dişli priz de almıştım nedense.
Sonra Wal-Mart'ın "Tüketiciyi nasıl azdırırsınız" konulu teorilerini öğrenince, davranış bozukluğumun nedenlerini anlayabilmiştim. Bu teorilerden en etkilisi, "Tüketici teşhir edilen ürünlere elini değdirebilsin" şeklinde olanıydı.
Bakkalda veya herhangi bir mağazada almayı tasarladığınız ürünü tezgahtara elinizle işaret edersiniz. Hiper markette ise her şeye dokunabilirsiniz. Gözünüzün hizasındaki rafta duran ürünler "Bana dokun, beni eline al" diye seslenirler size.
Türkiye'de Metro ilk mağazasını açtığında Turgut Özal yabancı konuklarını ve özellikle Doğu Avrupa ve Orta Asya'dan gelenleri "Bakın bizde neler üretiliyor" diye bu mağazaya götürüp gezdirirdi.
Şimdiki Metro'da bulabileceği ürün çeşitliliğini görse nasıl şaşırırdı kimbilir.
Ama unutmayın ki Özal öldüğünde ne internet vardı, ne de GSM cep telefonu. Reuters'in borsa haberlerini anında geçen cep aygıtını ilk kez bizim evde İbrahim Betil'de görmüş ve hemen el koymuştu.
İKEA'ya ilk kez gittiğim için, yıllar önce Amerika'daki hiper marketteki gibi şaşırdım. Ev döşemek ne kadar kolaylaşmış.
Ama beni en etkileyen bölüm, 35 metrekarelik alanda gerçekleştirilen ev dekorasyonu oldu. Meğer 35 metrekare ne kadar büyük bir alanmış. Yatak odası, yemek odası, çalışma mekanı, banyo, mutfak... Hepsi bu alana yerleştirilmişti.
İKEA'yı gezerken evimdeki eşyalarımın eskiyip, köhneleştiklerini düşündüm.
Ankara'dan İstanbul'a evi taşırken, taşıma şirketinin görevlisi eşime çıkışmış ve "Bu kadar kitap alacağına eve doğru dürüst eşyalar alsaydı daha doğru olurdu" diye beni çekiştirmiş.
Bir de bazı ürünlerin ne kadar ucuzladığını düşündüm dün. Eskiden ancak zengin evlerinde görebildiğimiz eşyalar, şimdi kitlelerin kullanımına açık. Bu da üretimin ve tüketimin mucizesi. İlk kez Henry Ford, fabrikasındaki işçilerin de satın alabileceği fiyata otomobili, üretimi kayışlar üzerinde otomasyona bağlayarak piyasaya sürmemiş miydi?
Bu şekilde hafta sonunu bir tüketici olarak "Acaba ne alsam" diye geçirdim. Sonunda baktım ki çok bir şey almamışım. Yani bilinçli tüketici olarak "Alıcı" değil "Bakıcı " kimliğiyle dolaşmıştım hiper marketleri.