Biz Türklerin sürekli "Ne olacak bu memleketin hali" diye dertlenmemizi bazı mizahçılar rakıya bağlar. Bunlara göre bir Alman'a da rakı içirirseniz, o da "Ne olacak bu Almanya' nın hali" diye dertlenmeye başlarmış.
Ancak "Ne olacak bu memleketin hali" sorusunun mizahın ötesinde ciddiye alınmasında mutlaka yarar var. Daha önemlisi bu soruya cevap bulunup, bazı kararların alınması da geciktirildikçe, karamsarlık zaman zaman salgın bir hastalık gibi beyinlerimizi kemirmeye devam edecektir.
Enflasyon dizginlenmiş, ihracat ve turizm gelirleri katlanarak artmış, yerli ve yabancı sermaye özelleştirme ihalelerine milyarlarca dolarla katılmaya başlamışlar, YTL'nin değeri sabitlenmiş, AB ile üyelik müzakereleri başlıyor. Ama hâlâ "Acaba kriz ne zaman patlar" diye bekleyenlerin sayısı, ekonomiye güvenenlerden az değil.
Bu kronik karamsarlığın ana nedeni galiba "Siyasi Kararsızlık "tan kaynaklanıyor.
12 Eylül Askeri Müdahalesi'nin 25'inci yıldönümü dolayısıyla arkadaşımız Yavuz Donat'la konuşan eski Cumhurbaşkanı, eski Başbakan, eski siyasi parti Genel Başkanı Süleyman Demirel'in söyledikleri, gözden kaçırılmaması gereken önemdeydi.
Rahmetli İsmet İnönü'nün, bir noktada siyasi hırsın ötesine geçildiğini vurgulayan "Herkesin istikbal diye gördüğü benim için mazidir" cümlesini, Sayın Demirel'in de rahatça tekrarlayacak konumda olduğunu artık herkes biliyor.
Demirel'in bile maziden bugüne aktarılan sayısız sorunun olduğunu vurgulaması, bundan sonra bu sorunların yükünü taşıyacak kadrolar tarafından dikkate alınmalıdır.
Yavuz Donat'ın aldığı notlardan bazılarının tekrar tekrar okunması gerektiğini düşünerek bunları hatırlatıyorum:
"Türkiye devletçilikten, kırtasiyecilikten, merkeziyetçilikten çıkacak./ Cumhurbaşkanı' nı halk seçecek./ Halk diyebilmeli ki: En yüksekte kim oturuyor?.. Onu ben seçiyorum... Halk, bunun sorumluluğunu da taşıyacak./ TBMM' ye itibar, prestij ve moral otorite kazandırılacak./ Seçimin yenilenmesi ihtiyaç olursa... Halkın iradesi ile Meclis kompozisyonu arasında çarpıklık olursa... Erken seçim kararı nasıl alınacak?/ Güvenlik çizgisi nerede bitecek? Temel haklar çizgisi nerede başlayacak?/ Hakkın özüne dokunmadan güvenlik nasıl korunacak?/ Yönetebilen devlet nasıl olacak?"
Demirel bu konuları entelektüellerin tartışması gerektiğini söyledikten sonra şu gerçeklerin de altını çiziyor:
"Kabul edelim ki, 12 Eylül' den bugüne, Türk devletini daha iyi işletme bakımından pek yenilik getirilmedi./ Yine yargıdan şikayet var... Yine güvenlikten şikâyet sürüyor./ Halk, ülkeyi benim seçtiğim insanlar yönetiyor demeli, devletin kurumlarına inanmalı./ Halk, devletin kapısını çalınca işinin iltimassız, rüşvetsiz, kayırmasız, hatırsız yürüyeceğine inanmalı."
Eski bir Başbakan ve Cumhurbaşkanı "Türk devleti nasıl idare edilebilir? Halkın güvenliği için neler yapılmalıdır? Halkın güvendiği düzen nasıl kurulabilir?" gibi sorulara cevap aramaktaysa, vatandaşlar da elbet "Ne olacak bu memleketin hali" diye dertlenir durur.
Demirel'in Yavuz Donat'a söylediklerini ciddiye almalıyız.