Bu yıldönümleri ve bayramlar insanın yaşı ilerledikçe kafa karıştırmaya başlıyor. Bir keresinde sevgili Erol Evgin eşim Canan Barlas'la beni aile içerikli bir televizyon programına çağırmıştı. Sohbet yoğunlaşırken birden bana dönüp, sordu:
- Evlenme tarihiniz ne Mehmet Bey?
İnanmayacaksınız ama o anda o tarih birden aklıma gelmedi. Canan'ın öfkelendiğini hissedip, konuyu değiştirdim:
- İnsanların evlenme tarihleri bireysel meseledir. Ben bütün darbe tarihlerini hatırlıyorum. Bu daha önemli, dedim.
Şimdi, 12 Eylül askeri müdahalesinin yıldönümü yaşanırken, bu "Tarihleri hatırlama" meselesi beni daha fazla düşündürmeye başladı.
Aslında bu konuda da biraz Fransız gibiyiz. Fransız okullarında okuyanlar bilir. Onlar da hem dini bayramlarda, hem resmi bayramlarda tatil yaparlar. Fransız okulu Türkiye'de ise, Türk bayramları ile kendi bayramlarını da aynı döneme getirmeye uğraşırlar. Örneğin bizim Cumhuriyet Bayramı ile onların paskalyalarından biri (Toussant) birleştirilir.
Bu arada 5 Mayıs'taki "Assuncion" hem Katoliklerin, hem Protestanların bayramıdır. Ama 15 Ağustos'taki "Assomption" ise, sadece Katoliklerin bayramıdır. Birincisi Hz. İsa'nın, ikincisi de Hz. Meryem'in Allah katına çıkışıdır.
Bize gelince, biraz buna benzer durum var. Örneğin bazıları için 27 Mayıs 1960 müdahalesi, Atatürkçü iyi bir darbedir. Ama 12 Eylül 1980 müdahalesi, Atatürkçü değildir. 12 Mart 1971 müdahalesi sola karşı yapıldığı için kötüdür, 28 Şubat 1997 müdahalesi sağa karşı yapıldığı için iyidir.
Fransızların paskalyalarını bizim Cumhuriyet Bayramı ile birleştirdikleri gibi bir şey yapıp, bütün askeri müdahaleleri tek bir tarihte birleştirsek ve bu günü "Darbeler Bayramı" ilan etsek, hem bu kadar çok tarih ezberlemek zorluğunu da yaşamazdık, hem de iyikötü darbeler tartışması biter, hepsi aynı kapta eritilirdi. 12 Eylül'den sonra bir Amerikalı gazeteciyi, bir lokantaya götürmüştüm. Masalardan birinde 12 Eylül'ün Başbakanı Bülent Ulusu konuklarıyla oturuyordu. İlerideki bir masada da, 12 Eylül'ün devirdiği Cumhurbaşkanı vekili İhsan Sabri Çağlayangil, dostlarıyla yemek yiyordu. Amerikalı gazeteci bana 12 Eylül'ü sorunca, "Şu ilerideki deviren, diğeri de devrilen" diye işaret etmiştim. O da bizim askeri darbeleri anladığını zannetmeye başlamıştı.
Dünkü Bugün'de Rauf Tamer durumu ne güzel özetlemişti:
- Türkiye' de darbeler devri kapandığına göre artık eski defterleri karıştırmayalım. Rejim, rayına oturmuştur. Bakın (Allah uzun ömür versin) eski cumhurbaşkanlarından sadece ikisi hayatta. Biri Evren Paşa... 12 Eylül' ü yapan... Diğeri Demirel... 12 Eylül' e muhatap olan. İkisi de saygı görüyor. Demokrasi adına bu olgunluk size bir şeyler ifade etmiyor mu?
Ama yine de bu "Darbeler Bayramı" önerimin ciddiye alınmasını istiyorum. Çünkü Milliyet'te de Yasemin Çongar "Son haftalarda Washington' da, 'Türkiye' deki gidişin sonu askeri darbe' diyebilen yönetimden bağımsız analistler dinledim" diye yazıyordu. Ama bu analistlerin darbeden söz etmelerinin nedenini okuyunca katıla katıla güldüm. Meğer "Türkiye' de istikrarsızlaştırıcı bir rolü oynamaya eğilimli, kaostan adeta medet uman ve iktidara alternatif olamayan muhalefet" in varlığı bu analistleri darbe beklentisine itmiş.
Bu durumda siz ne diyorsunuz sayın okurlarım? Evlendiğiniz tarihi mi, darbe tarihlerini mi daha kolay hatırlıyorsunuz?