Şu "Nasıl olsa bizi AB'ye almazlar" tekerlemesini, hiç olmazsa ülkenin "Beyinsel Seçkinler"i bırakmalıdır artık.
Türkiye, Amerika ile Avrupa'nın ortak çıkarlarının kesiştiği çizgi üzerinde, kendisine bir yer oluşturmak zorunda.
Burada, çözümü kolay olmayan karmaşık durumlar var.
Örneğin Amerika Birleşik Devletleri, tek devlet...
Karar merkezi bir tane. Amerika'nın düşünce üretim merkezleri çok... Ama iş karar vermeye gelince, Kongre ve nihayet Başkan var.
Amerika'da kararlar, önceki süreçte her açıdan tartışılıyor.
Ama karar alındı mı, Amerika bir hedefe kilitleniyor. Müthiş bir pragmatik yaklaşımla, eyleme geçiliyor.
Kararın ilk adımı, başarısızlıkla sonuçlanabilir. Ama hemen, yöntem değiştirilip, eylem sürdürülüyor.
Eğer karar, ilerideki uygulamalarla yanlış çıkarsa, yeni bir kararla yola devam ediliyor.
Amerika'nın "Tarihi Takıntıları" yok.
Düne kadar ideolojik düşman sayılan ülkelerle, hemen ilişki kurulup, çözüme ulaşılıyor.
Böylece "Başarısızlık" veya "Yenilgi" sayılan durumlar bile, hızla geride bırakılıyor.
Amerika için "Bugün" ve "Yarın", öncelikli alanlar.
Avrupa ise, çok hükümetli, çok karar merkezli, bir devletler ve çıkarlar topluluğu.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupa'nın da savunmasını Amerika üstlendiği için, bir ortak Avrupa askeri refleksi yok gibi.
Buna karşı, Avrupa ülkelerinin, engin tarihlerinden kaynaklanan ulusal egoları ve takıntıları çok yüksek ölçüde.
Ve Avrupalılar, her ülkenin iç siyasi konjonktürüne bağlı olarak, dış politikalarında sürekli dalgalanma yaşıyorlar.
Bu dalgalanmaları, Brüksel'deki "AB Bürokrasisi"nin engellemesi mümkün değil.
Avrupa'nın orta yerindeki Yugoslavya iç savaşına, ancak Amerika karar verince müdahale edebiliyorlar.
AB'nin tüm varlığıyla kendisini koyduğu "Kıbrıs'ta Çözüm"ü Kıbrıslı Rumlar reddetse bile, AB'nin üyelik mekanizmasının işlemesini durduramıyorlar.
Amerika, etkin karar mekanizmaları ile, global ve emperyal bir politikayı, tüm gücüyle uyguluyor.
Dünyanın herhangi bir bölgesinde, "Amerikan Gücü" olmadığı takdirde, "Avrupa'nın Varlığı"nın da olamayacağını, tüm AB'liler biliyor.
Amerika Türkiye'nin AB üyeliğine, ağaçlara değil, ormana bakarak destek veriyor.
Avrupa ise, Türkiye'nin AB üyeliğinin tartışılmasını, ağaçlara bırakmış.
Fransa'nın Le Penciler'i mi, Alman Hıristiyan Demokratları mı, Avusturya'nın Haiderciler'i mi, Avrupa Parlamentosu'ndaki Rum yanlıları mı ağır basacak, bilinmiyor.
Bizim "Kopenhag Kriterleri"ne tam uyumumuz veya Hıristiyan Avrupa ile Müslüman Türkiye'nin kültürel farkları, birer ayrıntı aslında.
Amerika bunu görüyor. Türkiye'nin AB'den dışlanmasının, yarının dünyasında ne tür çalkantılar yaratacağını, "Amerika" görüyor.
Avrupa'da ise bu gerçeği "Bazı Devlet Adamları" görüyor.
"Tüm Avrupa", bunun tam bilincinde değil.
Avrupa'nın dağınıklığını ancak "Gerçek Liderler" giderebilir.
Yani mesele, "Bizi AB'ye nasıl olsa almazlar" meselesi değil.
AB, maalesef emperyal bir vizyondan yoksun henüz... Çok direksiyonlu bir araç gibi AB.