Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Ya bugün çocuk olsaydık!

En sadık dostum, uykusuzluğum oldu. Çocukluğumun ilk yıllarına ilişkin anılarımın çoğu gündüzlere değil de gecelere ait."
Bu satırların altına hiç duraksamadan imza atarım. Soran olursa, beş altı yaşlarımın gecelerini bile bugünmüş gibi anlatırım.
Peki niye uykusuzduk biz?
Susanna Tamaro otobiyografisinin ilk sayfalarında bu sorunun cevabını apaçık biçimde ortaya koymuş.
"Neden uyumuyordum?
Uyumuyordum, çünkü ölümü düşünüyordum. Büyükanne ve babalarımın henüz hiçbirini yitirmemiştim ama gene de başka hiçbir şey düşünemiyordum. Anne ve babamın ölümünü, kendi ölümümü, hayvanların ve bitkilerin ölümünü düşünüyordum. Güneşin de günün birinde ölebileceğini düşünüyordum."

***

Bu konuya nereden geldim, baştan anlatayım...
Gök yarılmış, İzmir'in üzerine yağıyordu.
Bedenim uzun bir ayrılığa hazırlanmak üzere ev toplamaktan bitkin düşmüştü. Aklımsa tv kanallarındaki güncel tartışmalardaydı ama çanak anten yağmurun hızına ayak uyduramıyor, ekrandaki görüntü bir gidip bir geliyordu.
O sırada sehpanın altında okunma sırasını bekleyen "Her Melek Korkunçtur" adlı kitap dikkatimi çekti.
Galiba yapılacak en iyi şey okumaktı.
Ekranın sesini kıstım ve Susanna Tamaro'nun Trieste'de geçen çocukluk ve gençlik yıllarını anlattığı kitaba uzandım.
Tamaro'yu tanıyorsunuz.
Onu 1994'te meşhur eden "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" adlı romanının aşırı gönül çalıcı adının kurbanı olmuş ve o yüzden yayın piyasasında "ikinci sınıf edebiyatçı" muamelesi görmüştür. Oysa benim gözümde çok sıkı edebiyatçıdır.
***

Neyse, sizinle paylaşmak istediğim mesele şu...
Susanna veya ben veya bizim devrimizden öteki uykusuz çocuklar kendi başımızın çaresine bakardık. Başka yolu yoktu!
Hatırlıyorum. Çok erken bir yaştaydım. Gece karanlığında annemin kitaplığından alıp sabaha kadar yutar gibi okuduğum "Budala"nın ikinci cildi işimi bitirmişti. Bir şey anlamamıştım ama artık Tommiks'le Teksas'la oyalanacak halim de kalmamıştı!
Andre Gide'in "Dar Kapısı"na vardığımda, kısa pantolonunu henüz terk etmiş bir ergendim.
Peki bugünün uykusuz çocukları? Onlar ne yapıyorlar?
Ailenin hali vakti müsaitse, hiç vakit geçirmeden psikologa götürülüyorlar.
İyi olmadıklarına karar veriliyor ve "iyileştiriliyor"lar! Hatta yaşlarına başlarına bakmadan ilaçlar devreye giriyor. Uslular canlandırılıyor, canlılar uslandırılıyor.
Masallar ve ninniler deseniz, hepsi pop.
Ama en önemlisi, uykusuz geceler güçlü içeriğini kaybediyor, kahredici bir can sıkıntısının parçası haline geliyorlar.
Hani bir de diyorlar ki, "insan hayatında teknoloji dışında değişen bir şey yok"muş!
Külahıma anlatın!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA