En şiddetli, en umarsız ve en bulaşıcı "söz hastalığı" hangisidir? Bana sorarsanız, doğruları nefret ve kin uyandıracak biçimde dile getirmekten kötüsü yoktur.
Oysa ne kolay, nasıl da aldırmazlık içinde ve bazen inadına yapıyoruz bunu! İbn Arabi bu tavırda cehalet ve kötü huy kadar "Allah'ın rızasına karşı hayasızlık" da bulur.
***
Bilen bilir, İbn Arabi "
fiil hastalıkları"ndan, "
hal hastalıkları"ndan ve "
söz hastalıkları"ndan bahseder.
Sözünü ettiği bir tavır var ki, şu son birkaç gündür zihnimde dönüp duruyor. Nedir o?
Durmadan sorarak, sorgulayarak karşısındakini yalana zorlamak… Şeyhül Ekber bu noktada bir hadise başvurarak meseleyi kapatıyor. "
Kişinin kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, imanının güzelliğindendir."
***
Şimdi gel de, "
söz hastalıkları"na karşı
tweeter, facebook gibi sosyal alemlerde bir çare bul! Ne zor! Nasıl zor!
İyileşmemiz imkansız sanki.
***
Yine tam da bu nokta da,
Platon'un (konuşulan) dil için "
Pharmakon" yani "
ilaç" deyişi ayrı bir önem kazanıyor. Öyle bir kullanılır ki, hastalandırır, hatta öldürür fakat kimi zaman bizi ölümün kıyısından çekip aldığını, bütünüyle iyileştirebildiğini de kim inkar edebilir!
***
Hasan Ali Toptaş: "
Dışarı çıktığımda eve yarasız beresiz döndüğüm görülmemiştir." (İtibar, Kasım 2013)
***
İstanbul'un kedileri olmasa, en olmayacak yerlerde bile karşıma çıkıp içimi neşelendirmeseler… Bu şehre bağlılığım sürer mi?
***
Çengelköy konuşkan,
Kanlıca hala dalgın,
Anadoluhisarı biraz kırgın mı ne!
***
Huzur varsa eğer, şu "
huzursuz hakikat"le barıştığımızda gelir:
Hep bir şeyler eksik kalacak!
***
Alışverişe kendimizi kaptırdığımız zamanlarda bir durup kendimize baksak, anlarız:
Bir illüzyonun peşindeyizdir: "
Bolluk illüzyonu"nun… Ama bu sihir etkisini çarçabuk kaybeder:
Boşluk ertesi güne kalmadan ağırlığını koyar. Bir şeyler satın alarak, biriktirerek, sahip olarak dolmaz o boşluk!