Ödünsüz ve sert üslubuyla meslektaşlarından hemen ayrılmıştı.
Hoş görünmeye, izleyicileri inandırmaya çalışmıyordu ve bu yanıyla ötekilerden daha sevimli bulunmuştu.
Konusunu iyi bildiği noktasında hiçbir kuşkuya yer bırakmıyordu ve bilimsel bir seçkinciliğe yaslanıyordu!
Bir tv programını hatırlıyorum; kilo alanlara "oh olsun!" diyordu; halkın geniş kesimini "ekmek ahmakları" olarak tanımlıyordu.
Bir ünlüye "cin gibisiniz ama biraz okuyun, kendinizi geliştirin" diye fırça atması dilden dile dolaşmıştı.
İşte bu anlattığım insanın korkuya kapılmış bir halde Fenerbahçe stadının yanında bir yere içinde elli bin dolar bulunan çantayı bırakırken gözümün önüne getiremiyorum.
Hele bunu "paralarının PKK'ya karşı gizlice devlet güvencesine alınması için" yapması, olacak şey değildi.
Prof. Dr. Canan Karatay'dan söz ediyorum.
Telefon yoluyla dolandırılanlar kervanına o da katılmış!
***
Bizim ülkede medyanın sık sık görüşlerine başvurduğu "
uzman"lardan daha
eğreti ve
asap bozucu bir şey var mı, bilmiyorum.
Bir psikologa sormuşlar; neden bu kadar kolay dolandırılıyoruz, diye...
"
Entelektüel gelişimi düşük ve genelde sosyal ilişkileri zayıf insanlar korkularla yaşarlar; daha çok bu insanlar dolandırılıyor" diye cevaplamış!
Aferin, olup bitenlerden ancak bu kadar uzak biçimde
uzman (!) olunabiliniyor zaten!
Oysa mesele bir kişilik ve kültür meselesi değil.
Mesele
toplumsal kanaatler ve peşin yargılarla ilgili...
Külahı önümüze koyup düşünmemiz lazım!
Düşünün, "
Polisten arıyoruz" dendiğinde, mantığımız hemen tatile çıkıyor. Neden?
Neden
masumiyetimizi kanıtlayamayacağımıza inanıyoruz? "
Başımıza bir bela bulaştırıldığına" inanma eğilimimiz neden bu kadar yüksek?
***
Telefonda "
operasyon çok gizli" diyen her sese bu kadar çabuk ikna oluyorsak...
İçinde "
terör örgütü" lafı geçen her cümle elimizi ayağımızı dolandırıyor, zihnimizi durduruyorsa...
Sadece tek tek bizler değil,
devlet de kendisine sormalı!
Düşünün, geçenlerde bir emekli albayı elindeki para dolu torbayı çöp konteynırına bırakmak üzereyken durduran polisler kendilerinin gerçek, telefondakilerin sahte olduğuna bir türlü inandıramamıştı!
Yine bir dolandırıcı "
sivil polis" diye girdiği gayet kültürlü bir ailenin evinden birikmiş dövizlerini alıp elini kolunu sallayarak kayıplara karışıvermişti.
Evet! Devlet de dönüp kendine, "
bunca yıl ne yaptık biz bu insanlara da, bu kadar çabuk korkuya kapılıyorlar ve devletin kurumsal-hukuksal güvencesine asla inanmıyorlar?" diye sormalı.