Batı'ya veryansın ediyoruz...
Batı'nın ikiyüzlülüğü...
Batı'nın kötücüllüğü...
Batı'nın sinsiliği... Liste uzayıp gidiyor.
Pek yakından tanıdığımız bir insanla ilgili fena özellikleri sanki yeni keşfetmişiz gibi derin bir hayal kırıklığıyla sayıp duruyoruz.
Sanki asıl acı verici ve hesaplaşması güç olan gerçekle yüz yüze gelmekten kaçınır gibi bir halimiz var! Batı'nın ikiyüzlülüğüne karşı biz dürüst müyüz?
Batı'nın sinsi ve kötücül politikalarına karşı, Doğu açık ve iyicil politikalar peşinde mi?
Cevapları hepimiz biliyoruz.
***
Bunlar bir yana...
Biz Türkiye'de yaşayanlar için başka bir sorun da şu...
Avrupalılaşma serüvenimiz başladığından bu yana Batı'nın bizim için tarihsel anlamı "
Aydınlanma"dan ibaret kaldı.
Aydınlanma'yı Batı'nın tek aklı, tek rasyonalitesi olarak gördük.
Entelijansiyamız o akla hayran kaldı.
Talim terbiyemizi onun üzerine kurduk.
Oysa tek bir Batı, tek bir Batı rasyonalitesi yok! Hiç olmadı.
Şimdi Batı kendi
Aydınlanmacı deli gömleğini üzerinden sıyırıp atmak isterken
ulusalcılarımız buna "
Batı'nın ölümü" diyecek kadar dar bir vizyona kapandılar.
Hatta yakın zamanlarda Aydınlanma'yla dalgasını geçiyor diye
postmodernizme ateş püsküren genelkurmay başkanları bile gördük, değil mi?
***
Neyse konuyu dağıtmadan asıl noktaya döneyim.
Şu soru önemli:
Önce sömürgecilikten, ardından global kültür yayılmacılığından ağır darbe yiyen dünyada hakiki bir "Doğu" kaldı mı? Kaldıysa nerede?
Modern İslamcılığın Batı'yı eleştirirken kullandığı kavramların bile nasıl dibine kadar Batı'lı olduğunu görmedik mi?
Batı'ya en uzak Doğu kültürleri ve inanışları (Zen, Taoculuk, vd.) bile birer birer Batı zihni tarafından ele geçirilip tanınmaz hale getirilmiyor mu!
Fakat mesele ne sadece kültür meselesi, ne de sadece güç meselesi.
Bir dünya düzeninden bahsediyoruz. Bugün bir yanda
dünyanın muktedir merkezi var! Öte yanda da merkezin (okşayarak veya sopalayarak) hizaya getirmeye çalıştığı
çevresi var.
Yani "
Kahrolsun ikiyüzlü Batı!" diyerek kapatılamayacak bir konu bu!