Büyük resme bakma çabası hep uzak kalır bize; genellikle başlığa bakıp sayfayı çeviririz.
O yüzden, bu yazım "en az okunan" yazım olacak, biliyorum.
Alışkanlığımızdır; dünya siyaset ve ekonomi sahnesini uzmanlara bırakırız, ötesine karışmayız.
Yine de acılar gelir vurur bizi!
Şimdi Mısır'la, Suriye'yle olduğu gibi...
İçimiz dağlanır, kafamız karışır, boğazımıza bir yumru oturur, kala kalırız.
***
Geçen gün, bazı stratejik araştırma kuruluşlarının
bir buçuk yıl önceki Avrupa ve Ortadoğu tahminlerine baktım.
Ne yalan söyleyeyim, çoğunun öngörüleri iflas etmiş, parlak tezleri
"patlamış!"
Şaşırmadım.
Çünkü dünya eski dünya değil.
Üç ay önceki politik denge noktalarından bile hızla uzaklaşıyoruz.
Çok
kritik bir dönemeçteyiz.
Yani sadece dış politika uzmanlarına bırakılacak,
kafaya hiç takılmayacak bir durum değil.
Türkiye üzerine düşünüyorsak...
Mısır'ı, Suriye'yi, Rojava'yı hatta CHP'nin dış gezilerinin tartışmaya fena halde açık yanlarını biraz daha derinden anlamak istiyorsak...
Dünya siyasetindeki değişime bakmak zorundayız.
***
Hatırlayın!
Obama'nın birinci döneminde ziyaret ettiği ilk ülkenin
Türkiye, ikinci döneminde ise
İsrail olması yabana atılacak bir şey miydi?
Medya umursamadı.
Ankara ise üzerinde durmuyormuş gibi yaptı.
Ama sonuçlarını çok sert yaşadığımız ortada.
Şimdi de öyle görünüyor ki...
İşlerin Obama ve Putin arasında asgari uzlaşma modeliyle yürüdüğü dönem de kapanıyor. Araya
Başbakan Erdoğan'ın telefonlarının girmesi kâr etmiyor artık!
Elbette
Soğuk Savaş dengelerine dönülmüyor ama ortada
soğuk bir denge olduğu kesin!
İlginçtir, iki büyük gücün de
Ortadoğu'da anlaştıkları tek bir nokta var:
ABD açık, Rusya örtük olmak üzere, ikisi de
İsrail'in üzerine titriyor.
Ortadoğu'nun geri kalanı ise
yeni devletler ve haritalar arayışına açık tutuluyor.
***
Bir de
dünya ekonomisinin ana damarlarına bağımlı gelişmeler ve zihinlerde biriken sorular var.
Mesela şunlar...
AB ve ABD'nin kriz sonrası yeniden toparlanma dönemine girdikleri ve bunun yeniden
güçlü bir Kuzey ittifakına yol açacağı tezleri haklı mı?
2008 krizinin arta kalan bedelini
AB ve ABD gelişmekte olan ülkelere; özellikle de
Türkiye ve Brezilya'ya ödetmeyi mi planlıyor?
Türkiye ve Brezilya'da hemen hemen aynı tarihlerde patlak veren kalkışmalar yoksa
Occupy siyasetinin taklidinden çok
Kuzey'in bu ülkelere aba altından sopa göstermesi miydi?
***
Katliamlar, iç savaşlar, ayrışmalar, itişmeler, kaos girişimleri hepsi yeniden sahnede.
Uzman değilim, tahminler yapamıyorum.
Bütün bunlara bakınca, tedirgin bir ruh haline büründüğümü sizden saklayamam.
Fakat şundan adım gibi eminim:
Barış ve demokratikleşme sürecini tamamlamış bir Türkiye'nin önünde duracak güç yok!