Şu dahi ilginçtir...
Ne zaman ırkçılıktan söz açılsa, biraz asabi biçimde konuyu kapatmaya veya hızla oradan uzaklaşmaya çalışırız.
Neden? Zihnimizin derinliğindeki "karanlık" ortaya çıkacak, ırkçı sayılmadan ayrımcılık yapabilme "konforumuz" elimizden alınacak diye mi korkuyoruz?
Tam da bu yüzden ırkçılık meselesini enine boyuna konuşup deşmek zorundayız.
Bu olguyu Amerikalı beyazların ya da Nazi soykırımcılığının sırtına yükleyip kaçamayız!
***
Dün kaldığım yerden devam ediyorum...
Ama bazı noktaları son kez açıklığa kavuşturayım istiyorum.
"
Öteki"ni yok etmeye kalkışmayan fakat onu kültürel bakımdan asimile etmeye (eritmeye) çalışan siyasal-sosyal pratiğe ırkçı denemez mi?
Bana göre...
Asimilasyon pratiği çok şiddetli ve talim terbiyeye bağlı biçimde uzun süreliyse, bal gibi denebilir! Fiziken "
yok etmek" ile gündelik hayatta ve kültürel açıdan "
yok saymak" arasındaki mesafe o kadar geniş değildir.
***
Bizim resmi ideolojimizin sadece Kürtler üzerinden ayrımcılık yaptığını söyleyenler de kamuoyunu yanıltıyorlar.
Resmi ideolojimiz ve talim terbiyemiz Araplara karşı da çok ciddi biçimde ırkçı bir söylem taşır. Kabul edelim ki, bu söylem gündelik hayat kültürümüzde bayağı etkili olmuştur.
Düşünün...
Recep Peker gibi İtalyan faşizmi hayranı
CHP ideologları kurgusal bir ırk kavramına dayanarak "
Batı Türklerinin saf kanlarını temiz tutabildikleri"ni söylerken bir yandan "
Doğu Türkleri" dedikleri kavimler üzerinde kuşku yaratmıştı.
Genç cumhuriyet
64 bin kafatasını laf olsun diye ölçmemişti herhalde!
Bütün bunların
bu ülkede yaşayanların zihnine bir biçimde nüfuz etmediğini söyleyebilir miyiz?
***
Tekrar ediyorum...
Günümüzde ırkçılığı konuşurken,
kültürel- etnik ve dini ayrımcılığı ve "
öteki"nin sistematik olarak
aşağılanmasını dışarıda bırakamayız.
Bugün
Batı'nın İslamofobik politikalarının bir tür ırkçılık olarak tezahür ettiğini görmezden mi geleceğiz?
Gelecek günlerde felsefede ırkçılık ve
Batı'nın özündeki ırkçılık meselelerine değinmek üzere, yazıma nokta koyuyorum.