Şerde bile bir hayır vardır ya... Birgül Ayman Güler'in çıkışının da bir faydası oldu.
Günümüz Türkiye'sinde ırkçılığın boyutları ve yerini daha geniş kesimler de tartışmaya başladı.
Mesele akademinin ve radikal siyasi çevrelerin dışına taştı.
Popüler medyada hemen her gün ırkçılığın konu edildiği yazılar ve yorumlarla karşılaştık.
Bu açıdan bir iki noktaya değinmek istiyorum.
***
Emre Aköz geçen gün "
CHP'ye ırkçı diyenler yanılıyor" diye yazdı.
Bu tezine dayanak olarak da, cumhuriyetin ulus oluştururken ırk temeline başvurmayışını; başka etnik (Balkan ve Kafkas göçmenleri, vd.) grupları
Müslümanlık temeline göre kabul edip "
Siz artık Türksünüz" demesini gösterdi.
"
Baş ağrıtan" unsur Kürtler olmuştu. "Çünkü hem Müslüman'dılar, hem
çoktular, hem de yerleşiktiler. Üstelik Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında
Türklerin yanında yer almışlardı."
Bir noktayı özellikle vurgulamıştı
Emre: "
Bilhassa eğitim sistemine dayalı asimilasyon politikaları, ırkçılığın değil, nasyonalizmin tezahürüdür."
Irkçılık dediğimizde...
Felsefi temelleri 18. yüzyılda atılan, siyaseten 20. yüzyılın başında olgunlaşıp ortalarında askeri ve siyasi yenilgiye uğrayan
etnik-fiziki ırkçılığı anlıyorsak...
Irkçılık deyince, sadece "
öteki"ni yok etmeyi anlıyorsak,
Emre haklıdır.
Kemalizm, Müslüman "
öteki"lerin fiziksel
yok oluşunu değil, yeni bir ulus kimliği içinde
erimesini hedeflemiştir.
***
Ancak genç Türkiye Cumhuriyeti'nin
Nasyonal Sosyalist ırkçılık yolunda direkten döndüğü gerçeğini de kabul etmek gerekir.
Malum, şu sıralar
Mahmut Esat Bozkurt'un ırkçı sözleri medyada çok alıntılanıyor.
Partinin kıyı köşe ideologlarından biri sanmamalı bu adamı!
1924-1930 arası Adalet Bakanlığı yapmış çok ciddi ve güçlü bir hukukçu.
Ya da Türklüğü yurttaşlık temeli yerine "
temiz kan"la açıklayan
Recep Peker'i alalım...
Mussolini İtalyası hayranı olduğu yıllar boyunca İçişleri, Maliye, Milli Savunma ve Milli Eğitim Bakanlıkları yapmış, 1931'de CHP'nin "
Kâtib-i Umumi"liğine seçilmiş biri.
Recep Peker'in yönettiği CHP'yi İtalyan tipi bir faşizmin avucuna düşürmesini son anda bizzat Atatürk devreye girerek önlemiştir. Meraklısı o günleri ele alan ciddi tarih çalışmalarını açıp okur.
Ama bütün bunlar da bir yana...
Güneş Dil ve Tarih teorilerinin (daha sonra bu teoriler terk edilse bile) talim terbiye yoluyla
kuşaklar boyunca zihinleri etkilediğini ve ırkçı düşünme yapısını pekiştirdiğini inkâr edebilir miyiz?
***
Yerim bitti. Yazıya nokta koymak zorundayım.
Fakat bugün
ırkçılık dediğimizde, 20. yüzyıl Avrupa faşizminin kavramsal çerçevesine bağlı kalmak doğru mu, tartışmak zorundayız.
Kültürel ırkçılığı, zihinlerimizi kemiren şiddetli ayrımcılığı görmezden gelemeyiz.
Bir başka yazıda kaldığım yerden devam edeceğim.