Modern çağın en büyük günahı barış sözcüğünün içinin boşaltılmasıdır.
Yaşıyoruz işte!
Her gün bu dersi alıyor, yine de akıllanmıyoruz.
Kafamızı en ağır acıların duvarına çarpıp duruyoruz.
Ağzından "barış" lafını düşürmeyenlerin sürekli savaştan yana tavır koyması...
Her "barış" denilişinde barışın biraz daha öteye itilmesi, biraz daha ertelenmesi, biraz daha naylonlaştırılması...
Ve bütün bunların bir siyaset çizgisi olması...
Nasıl içe sindirilebilir!
Nasıl kabul edilebilir!
Eskiler, çok eskiler...
Savaşsa dertleri savaş der, savaşırlardı.
Barış istiyorlarsa, silahları bırakır, barışırlardı.
Ya bugünkü ne?
Bu ne yiğitlik, ne dürüstlük, ne de demokratik siyasettir...
İnsanlık günahıdır bu!
***
Bugün "
barış" ve "
demokrasi" kavramlarının ardına sığınarak savaşı kışkırtan ve destekleyenlere sesleniyorum.
Gaziantep'te yanan, parçalanan, dağılan üç çocuğun anısı yakanızı bırakmayacak! Biri 1 yaşındaydı.
Biri 3'ünde.
Öteki 11'indeydi.
Anladınız mı?
O lanet olası "
sizinkiler, bizimkiler" ayrımına sonsuzluk kadar uzak bir masumiyetin parçasıydılar.
Anladık mı?
Terörle, körcesine kan dökerek barıştan yana olunmaz.
Halk otobüslerini havaya uçurarak halktan yana olunmaz.
Ancak
halk düşmanı olunur, ancak
barışa düşman olunur.
Şimdi yapılacak tek iş var.
Daha fazla gecikmeden...
Daha fazla yalana dolana bulanmadan...
Yapılacak tek iş...
Adında
"Barış" varsa, elinde ve işinde de barış olsun artık!
Mağdursan, bunu barış siyasetiyle anlat!
Adından ve ağzından düşmeyen"
demokrasi" kavramına gerçekten inanıyorsan...
Silahlara yaslanma, gerçekten siyaset yap!
Yoksa devran dönecek ve bu halk;
Türk'üyle, Kürd'üyle olanları affetmeyecek!
Şimdi büyük dediğimiz acılar, küçük kalacak!
Yoksa istediğiniz bu mu?
Dürüstçe kendinize bir sorun!