İçimizden itiraf edebiliriz: Alışkanlık bizi birbirimize bağlayan ip! Eskisinden daha yakın değiliz. Sadece artık birbirimize bağlıyız. Kopmayacağından emin biçimde, o ipi çeke çekiştire birbirimizden uzaklaşıyoruz.
***
Unuttuğumuz şeyler... Işık yoksa, ortalık karanlıksa hepimiz körüz. Yani çoğu zaman
el yordamıyla yaşıyoruz.
***
Unuttuğumuz şeyler... Hayranlık
aşkın kılavuzudur. Doğru! Fakat sonu
nefrete varan en kestirme yol da hayranlıkla başlar.
***
Unuttuğumuz şeyler... Masumiyet kaybedilen değil, söylendiği gibi kazanılan bir şeyse eğer, bu ancak mahcubiyetle mümkündür. Yetişkin insanın masumiyeti mahcubiyetidir.
***
Unuttuğumuz şeyler... Açlık ve tokluk! Artık hep ve arsızca iştahlıyız ve bir türlü doymuyoruz.
***
Malum, hayatımıza "
kanserle mücadele" diye pek medyatik bir deyim girdi ve çok tutuldu. Kimi bu mücadeleden galip çıkıyor, kimisi mağlup oluyor. Çok problemli bir bakış açısı aslında. "
Kanseriyle barış içinde yaşayanları" göz ardı ediyor. Üstelik esas mücadele kanserle değil, kanser tedavisinin masraflarıyla!..
***
Elimizi verince kolumuzu kaptırdığımız modern tıbba alternatif aramak için öyle gülünç şeyler yapmaya başladık ki, yediğimiz, içtiğimiz ne varsa derdimize derman olsun, istemeye başladık. Aktarlık mesleği yeniden canlandı. Bitki kürlerine ilişkin yeni reçeteler elden ele dolaşıyor.
Sokaklarda "bio enerji", "enerji psikologu" gibi garip laflar yazılı tabelalar çoğaldı. Herkes alternatif bir "
iyileşme" yolu arıyor. Oysa ne tıp, ne alternatif tıp, ne "sağlıklı yaşam" teraneleri, ne de modern şamanizmler derdimize aradığımız çare olamayacak! Çünkü asıl ihtiyacımız "
alternatif yaşam!" Fakat buna ne gücümüz, ne de cesaretimiz var.
***
Gösterişli bir tavır ve gururla "
ben yalnızca kendimi seviyorum" diyenlere bakıyorum da... İyi ki öyleler! Ya bir de başkasını sevseler ve sevilseydiler, ne fena olurdu!