Bayram sabahına bağırtılarla uyandık. Gençten bir kadın "burada ne işiniz var, çabuk çıkın!" diye çığlık çığlığaydı.
Orta yaşlı bir adam "oğlum, bahçeye elinizi kolunuzu sallayarak nasıl girdiniz, kapıyı açık bırakmışsınız, köpek girecek" diye söyleniyordu.
Neden sonra gördüm ki, on iki yaşlarında dört oğlan yazlıkçıların evlerini dolaşıp açık teras kapılarından kafalarını uzatıyor; "iyi bayramlar" dileyip harçlık bekliyordu.
Adam kafasını iki yana sallayıp, "bu nasıl bayramlaşma yahu" dedi; "harçlık hazırlamıştım, vermeyeceğim, herkesi korkuttunuz."
***
Bayram harçlığı dedim de...
Yok! Hep ihtiyaçlarına para harcandığı için kuş kadar istek ve sevinçleri için para kalmayan çocukları sevindiren bayram harçlıklarını; içine konuldukları oyalı mendilleri falan hatırlatmayacağım.
Dün de, bugün de ve nasıl verilirse, verilsin bayram harçlığı çok sevindirir çocukları.
Ama zaman akıyor.
Hallerimiz değişiyor
. Yaşam tarzlarımız farklılaşıyor.
Ve işte tam o noktada bir
âdetin şekil olarak tekrarlanması, anlamının aynı kalması anlamına gelmiyor, ne yazık ki!
Âdetler, görenekler, gelenekler de deforme oluyor, hatta içten içe çürüyorlar.
***
Sabahın kör saatinde neredeyse
arsız bir iştahla evleri gezmeye çıkan o çocuklara baktım.
Gözlerinde
ne bayram pırıltısı, ne tavırlarında bayram terbiyesi vardı.
Harçlık değil,
haraç topluyor gibiydiler.
Ya onlara öfkeyle bağırıp "
orada ne işleri olduğunu" soranlara ne demeli!
Güvenlik alanları ihlal edilmiş ve tatilcilere özgü konforları bozuluvermişti.
Belli ki, artık onlar da bayram deyince
steril bir eş, dost, aile ortamında bayram kutlamanın ötesine; yani mahallenin, şehrin, bütün toplumun bayramına akıl erdiremiyorlardı!
İşin doğrusu şu ki...
Bayramın idraki ve terbiyesidir esas olan!
Bu idrak ve terbiye olmaksızın kimi eski adetleri sürdürmeye çalışmak insanın içini acıtacak kadar boş bir iş!