Kalemle çizilmiş gibi desenlerle süslü kocaman kafasında küçücük kalan gözleri hipnotize edici bir güce sahip...
O öldürücü pençeleri şimdi nasıl da masum patiler olarak görünüyor. Hani insan onları üzerine yorgan diye çekip sımsıcak bir uykuya dalabilir.
İlahi bir sanat yapıtı sanki! Acayip güzel!
Bir camekânın ardından birbirimizi izliyoruz.
Birdenbire bu estetik büyüden uyanıyorum: Bu Bengal kaplanının aramızdaki cam duvarın öte yanında ne işi var? Ne suç işlemiş de o hücreye kapatılmış?
Mideme kramp giriyor o anda!
J.L.Borges'in sözü geliyor aklıma: "Bir kaya sonsuza kadar kaya olmak ister, bir kaplan da kaplan!"
Onun dev bir biblo gibi sergilenmesindeki aykırılık içimde mahcubiyet duygusu uyandırıyor. Arkama bakmadan uzaklaşıyorum.
***
Hıncal Abi'nin geçen günkü yazısında "sonra her şeyin tadını kaçıran gruplar ortaya çıktı, güya hayvanseverler, hayvanla insan arasındaki ilişkiyi kesmek için ellerinden geleni yaptılar, hayvanat bahçelerine, akvaryumlara savaş açtılar" sözlerini okuyunca...
Yıllar önce Londra Hayvanat Bahçesi'nde muhteşem bir Bengal kaplanı karşısında yaşadığım ve yukarıda anlattığım "sarsıntı"yı hatırlayıverdim.
Hayır! Hayvanat bahçeleri hayvanla insan arasında doğru ve sevgi dolu bir ilişki alanı değildir. Olamaz da!
Çünkü o bahçeler hayvanların doğal yaşam alanları değil, hapishaneleridir.
Zaten itiraf edelim ki, en modern hayvanat bahçesinde bile insanı bir hüzün bastırıverir.
Hiç kuşkunuz olmasın, hayvanların "oyuncak" olmadığını fark eden çocuklar da hissediyorlar bu hüznü!
Alain de Botton bir hayvanat bahçesindeki hayvanların durumunu kendini onların yerine koyarak şöyle anlatmıştı: "Kendimi Holiday Inn'in odalarına benzeyen bir kafese kapatılmış olarak düşündüm. Bir kapak açılıyor ve günde üç öğün yemeğim geliyor, televizyon izlemekten başka yapacak bir şeyim yok. Etrafımda bir grup zürafa toplanmış bana bakıp kıkırdıyorlar, beni kameraya çekiyorlar; kocaman dondurmalarını yalarken birbirlerine boyumun ne kadar kısa olduğunu söyleyip dalgalarını geçiyorlar!"
***
Londra'da ettiğim yeminimi bozup iki yıl önce İzmir Hayvanat Bahçesi'ni gezdim, hatırlayacaksınız, bu köşede de yazdım. Çok güzel bir gezinti parkı!
Fakat orada da üzerine ağ gerilmiş bir kartalı gördükten sonra (beş metreden fazla kanat çırpamayan, yenik, şaşkın bir kartal, kartal mıdır?) hayvanat bahçelerine ilgi duymaktan kesinkes vazgeçtim.
Bir sorum var... Hayvanat bahçesine çoluk çocuk hayvan görmeye gidiyoruz.
Ama mesela vahşi hayvanlar bizi "görmeye" gelselerdi, onları öldürürdük, öldürüyoruz da!
Bunu da anlatıyor muyuz çocuklarımıza?