Belki de... Yok oluşla (yani hem küçük kıyamet olan ölümümüzle hem de büyük kıyametle) gerçekten yüzleşebilseydik, o anda meczup denilenlerin gerçekte akıllı, akıllı dediklerimizin gerçekte meczup olduklarını fark ederdik!
Nerden çıktı şimdi bu, derseniz söyleyeyim.
Lars Von Trier'in Melancholia adlı filminden çıkarken zihnimde sürekli bu düşünce dönüp duruyordu. Lars Von Trier ilginç ve usta bir sinemacı olabilir. Ama itiraf edeyim ki, Melancholia'ya kadar seyrettiğim hemen hiçbir filmi bana sahiden dokunmamış, bende kalıcı bir etki yaratmamıştı. Bu kez çarpıldım.
Hele o son yirmi dakikanın şiirsel ifade gücünü ve bende bıraktığı izi dile getirebilmem zor. Şu kadarını söyleyeyim: Bir süre başka bir film izlemek istemiyorum.
Şu iki küçük notu da düşmeliyim.
Bir... Kirsten Dunst'ın önünde bir kez daha saygıyla ayağa kalkıp içimden alkışlıyorum.
İki... Ah Wagner! Senden nefret edebilir insan ama müziğinden asla! Şu Tristan und Isolde prelüdü mesela!