Hangi takvim aşkın geliş ve gidişini haber verebilir? Saçlara düşecek akın zamanını işaretleyen bir takvim var mıdır?
İmkânsızdır bu!
Hem biri söylesin bana...
Hangi yıl, hangi mevsim, hangi ay içimizde yavaş yavaş filizlenmeye başlayan ölümün belirleyicisidir?
Eskiden büyükannelerimiz Saatli Maarif'e bakar, hiç değilse Pastırma Yazı'nı, Zemheri Fırtınası'nı, Kocakarı Soğukları'nı günü gününe bilirlerdi.
Şimdi havalar da bozuldu! Binlerce yılın bilgi birikimiyle doğanın huyu suyu birbirini tutmaz oldu.
Bizi insanlığın büyük gelenekleriyle bağlantılandıran kutsal bayramları bir yana bırakırsak...
Takvim dediğimiz şey artık "iş ajandası"ndan ve astrologların ekmek kapısı olmaktan öteye gidemiyor.
***
Yine de şu muğlak, şu ele avuca sığmaz gerçek zamanı sınıflandıran takvimsiz yapamıyoruz.
Ve yılın tam bu vaktinde...
Bir giden yıla bakıyoruz, bir de gelene...
Aklımızdan bin türlü şey geçiyor. Eski yazılarımı karıştırırken nelerle karşılaşmadım ki...
Mesela
2006'yı
İsmet Özel'in o muazzam dizeleriyle kapatmışım.
"Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata/ görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını/ yerimi yadırgadım/ yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka/ çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı."
***
Çok şükür, geçti o günler!
Yüzüme ve dünyaya tuttuğum aynanın arkasına geçip
sırrı tırnaklarımla kazıdığım günler gelip geçeli çok oldu.
Mevsimlerin yaptığı iyiliklerle, insanların yaptığı kötülükler yanı başımda ama bana değmeden birbiriyle çarpışıyor sanki!
Hâlâ baharları heyecanla bekliyorum...
Hâlâ yazlara tutkuyla bağlıyım.
Hâlâ sonbahar bana, ben sonbahara benziyorum.
Hatta gariptir, birkaç yıldır kışlarla da aram düzeldi!
İnsanlara gelince...
Yok, gelmeyelim! "
Gidelim" daha iyi!