40'lı yaşlarda birdenbire yediğine içtiğine dikkat etmeye başlayan tanıdıklarınız vardır, eminim.
Belki şimdi bu yazıyı okuyan siz de onlardan birisinizdir.
Ama itiraf edin ki..
Bu "dikkat" hiçbir zaman başlangıçtaki disiplinle süremez, bir an gelir dağılır!
Süreç genellikle şöyle başlayıp ilerler...
Önce disiplinli bir diyet.
Ardından yeme içme hazlarına karşı gelişen genel bir soğukluk.
Diyete ve beslenme özenine devam etmek için meşruiyet arayışı! Mesela daha önce hiç kulak vermediğiniz uzman önerilerine can simidi gibi sarılmak; "doğru beslenme"yle ilgili bilimsel araştırma yazıları okuyup durmak, vb.
Sürecin sonu ise açıktır... Tatlı bir boşvermişlikle ipleri gevşetmek ve hatta bütünüyle eski alışkanlıklara geri dönmek!
***
Yanlış anlaşılmasın, "iyi beslenme"ye inanıyorum. Fakat dün bizim Pazar ekinde çıkan ve İngiltere'nin ünlü beslenme uzmanı Ian Marber'ın 40 yaş ve sonrası için beslenme formüllerini okurken bile içim sıkıldı.
Neden?
Çünkü diyetisyenler ve "doğru beslen me" ideologlarının yaklaşımı ne yazık ki,
"tıp dili"ni taklit ediyor.
Yiyecek değil, ilaç öneriyorlar sanki.
Oysa yiyeceklerin şifalı yanlarını vurgulamak başka; yiyeceği sadece
bir ilaç gibi algılatmak başkadır.
Bu model eninde sonunda çuvallar.
Keşke bu uzmanlar çok sözünü ettikleri Doğulu bilgelere baksalar.
Bugün bile
Çin'de bir çaycıya gitseniz, hemen hemen aynı otları kullanarak
keyif için başka, ilaç niyetine başka çay hazırlar.
***
Şimdi o listeye göre, merak ediyorum...
Acaba kaç kişi yoğun miktarda
su teresi, yaban mersini, istiridye, keten tohumu, soya fasulyesi ve avokado tüketmeye başlayacaktır? Pek az kişi, değil mi!
Ama 90'ına merdiven dayamış
babam da,
"doğru beslenme"yi hiç umursamayan 50'likler de,
"diyet manyağı" olmuş 30'luklar da o listedeki "bol bol
sardalye, zeytinyağı, domates yiyin" önerisine bayılır.
Temel
incelik işte tam buradadır!
Soframıza getirdiğimiz şeyler basitçe
"besin" değildir. Onlar uzun bir kültürel geleneğin, hazların, merakların ve alışkanlıkların eseridir.
Kültürel köklere dayanmayan bir beslenme asla
"doğru" olamaz! Bunda ısrar ederseniz, bilin ki her diyet
kebapçıda sonlanır!
***
En sağlıklı besinlerden bir sofra düşünün ve aç kurt gibi saldırdığınızı gözünüzün önüne getirin.
Patlayıncaya kadar yediğinizi mesela... Doğru olur mu?
Sadece yiyecekleri değil,
oburluğu da konuşmalıyız;
obur zihnimizi ve açgözlülük kültürünü!
Peki psikologlara ve antropologlara kulak veren var mı?
Hepsinden önemlisi de...
Günümüzün gitgide gaddarlaşan gıda endüstrisini konuşmalıyız.
Peki bu konuda uzman iktisatçılara kulak veren var mı?
Bakıyorum, hep diyetisyenler ve hekimler konuşturuluyor.
Olmuyor! Çok eksik kalıyor.